I.
Açık bir prizma konulmuş rasgele dikenli tellere
yok hiç nedeni yaşamanın
körü körüne gidişimden başka ama daha yoğun çekirgelerden
uzakta gürültülerden
hemen hemen kesiksiz
her köşede yeni bir elilanı sokaklar çıkıyor önüme
bir takıntı
olmasındı bu balık avı sazların yukarlarda
sanmam
duvarilanları
yalanlıyorlar görüyorsunuz renklerini
yeniden başlayacağım sıfıra
gerekiyorsa
işte bir pencere açılıyor üstüme
çarpıyorum
tümüyle
ekilmemiş toprağa
yok hiç nedeni yaşamanın
körü körüne gidişimden başka ama daha yoğun çekirgelerden
uzakta gürültülerden
hemen hemen kesiksiz
her köşede yeni bir elilanı sokaklar çıkıyor önüme
bir takıntı
olmasındı bu balık avı sazların yukarlarda
sanmam
duvarilanları
yalanlıyorlar görüyorsunuz renklerini
yeniden başlayacağım sıfıra
gerekiyorsa
işte bir pencere açılıyor üstüme
çarpıyorum
tümüyle
ekilmemiş toprağa
II.
sımsıcak güneş bu sabah
ve hiç kuşkum yok kışın bittiğinden
unutulan
o derin uykular
ağır kurşun gibi
hiç düşlenmeyen karanlığa batık tahıl ambarları
ütülü
yeni bir gömlek gibi yaşamım
evrim korkularının ürpermeleriyle yıkanan yaşamım
bu sabah güneş yalıyor pencere camını
hiç beklenmeyen yeşil sırmalar
düşüyor avuçlarıma yabanlık incirleri
oturulduğu söylenen
kaya kovuklarına
düştüğü gibi
ve hiç kuşkum yok kışın bittiğinden
unutulan
o derin uykular
ağır kurşun gibi
hiç düşlenmeyen karanlığa batık tahıl ambarları
ütülü
yeni bir gömlek gibi yaşamım
evrim korkularının ürpermeleriyle yıkanan yaşamım
bu sabah güneş yalıyor pencere camını
hiç beklenmeyen yeşil sırmalar
düşüyor avuçlarıma yabanlık incirleri
oturulduğu söylenen
kaya kovuklarına
düştüğü gibi
III.
en sivri tepeden düşecekti güneş
dağılacaktı
çıkması gibi arıların kovanlarından
boranın çarptığı
tehlikelerimle yalnız bırakınız beni
acılarımla
yara izlerimle
şöyle hafıfçe dokunmak istiyorum size
hiç ayrılmadığımıza göre
birbirimizden
her gün olaylar
yakıcı zincirler
ne ki ancak insanlar için
bunların hepsi
aynı insanlar başka tavır alanlar da
önünde bir halkın
kendi yaraları kaşındırıyor
bir yerde oyuk karınların
körlerini
haliçteki ölü kentlerde,
yaşayacak mısın
yansıtıyor cehennemi
korkuyorsun meyvenin yaklaşmasından
bir baca
terin yanıyor reçineyle ve demir
kalıyor içinde yaşanılabilir
kalıyor anlaşılmaz
gülüşler sivri küçük çakıllar gibi
ürkü
bedeninde
şimdi
çin mürekkebi gibi
çıkma
vakti
dağılacaktı
çıkması gibi arıların kovanlarından
boranın çarptığı
tehlikelerimle yalnız bırakınız beni
acılarımla
yara izlerimle
şöyle hafıfçe dokunmak istiyorum size
hiç ayrılmadığımıza göre
birbirimizden
her gün olaylar
yakıcı zincirler
ne ki ancak insanlar için
bunların hepsi
aynı insanlar başka tavır alanlar da
önünde bir halkın
kendi yaraları kaşındırıyor
bir yerde oyuk karınların
körlerini
haliçteki ölü kentlerde,
yaşayacak mısın
yansıtıyor cehennemi
korkuyorsun meyvenin yaklaşmasından
bir baca
terin yanıyor reçineyle ve demir
kalıyor içinde yaşanılabilir
kalıyor anlaşılmaz
gülüşler sivri küçük çakıllar gibi
ürkü
bedeninde
şimdi
çin mürekkebi gibi
çıkma
vakti
Muhammed Hayreddin
Çeviren: Nuri Pakd