Şiir, Sadece: Mustafa Seyit Sutüven Şiirleri
Mustafa Seyit Sutüven Şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mustafa Seyit Sutüven Şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Temmuz 2016 Çarşamba

B-T Denizaltısı

Henüz bir balığa bile çarpıp öldüremeden
Yediği torpille denizin dibine
Uzandığı zaman
Kaptan emretti:
Vatan yolunda,
Disiplin üzre
Ölüme hazırlandılar.
Vatana can vermekten
Gurur duymak için tekrar emir aldılar.
Ve mağrur olmağa hazırlandılar.
Ne zaman ki şaka bitti
Oksijen bitti
Damarlardan hemoglobin ayağını çekti
Herşey silindi gözlerden,
Canın azizliği
Canın tadı,
Canın bir taneliği
Arasında ölüp gittiler.


Mustafa Seyit Sutüven

19 Temmuz 2016 Salı

Savaş ve Barış Üstüne

Donovan'ın
Otuz tonluk bir tank
Sağ ayağını dişinin kovuğuna yerleştirince
Hastanede ameliyattan sonra ölürken
Karısını düşünmüş,
Karısıyla nasıl yattığını bile hatırlamış
Üstelik gözleri yaşarmıştır.
Donovan, vatan uğrunda
İşte böyle ölmüştür.


Mustafa Seyit Sutüven

Son Kumaş

Görmedim ilham atını,
Ben bu şiir san'atını
Bir deli kızdan okudum.

Sanatı öğretti bana:
Ben de bu tezgahtan ona
Türlü kumaşlar dokudum.

Altı buçuk yıl emeğim;
Gönlüm, elim gözbebeğim
Eskidi sırtında bütün.

Tam gözü doldurduğu gün,
Sevgiden almış gibi hız
Ansızın evlendi o kız.

İstedim ünler salacak,
Bir yaman örnekli duvak
Örmek o ruhum geline.

Ay ışığından bir ipek
Gamla beraber bükerek
Taktım ömür iğnesine.

İğneyi ilkin derime,
Sonra çürük gözlerime
Saplayarak, titremeden;

İşledim üç günde bakın:
Solmuş ümit yaprağının
Üstüne her duygumu ben.

Sanatım ermişti sona;
Gitti merasimle ona
Ellerimin son hüneri.

İşte o kızdan bu kumaş
Her yanı kıpkırmızı yaş,
Ertesi gün geldi geri!


Mustafa Seyit Sutüven

Sutüven

Bir kayadan duman duman
On iki metre atlıyan,
Dağ kokusuyla yüklü su.

Boşluğa fırlayınca saç,
Düştüğü yerde üç kulaç
Mavi su, ak köpüklü su.

Şi'rin elindesin bugün,
Eski masalların bütün,
Canlanacak birer birer.

Ahkalılar da bir zaman,
Şair, ilâhe, kahraman,
Şi'rini burda içtiler.

Hepsi tapardı rengine,
Raslamamıştı dengine,
Hiçbiri mor Teselya'da.

Öyle füsunludur bu yer,
Şi'rine borçludur Homer.
Çünkü senindir İlyada.

Eski uzun zamanların,
Tığ gibi kahramanların,
Türküsüdür yanık sesin.

Dağda hayatı uyandıran,
Taşları duygulandıran,
Yerdeki son ilâhesin.

Afrodit, Afrodit'ken ah,
Dağdan inerdi her sabah
Elde gümüş hamam tası.

Burda çıkardı örtüden
Kimseye gösterilmeyen
Göğsü, vücudu, kalçası.

Burda Yunan, Moğol, Mısır,
Med, Roma, Türk, asır asır,
Taptı döküldüğün yere.

Tanrıların konakları,
Orduların otakları,
Burda ererdi göklere.

Söylediğim masal değil,
Atları kahraman Aşil
Burda sulardı bir zaman.

Burda gezerdi Keykubat,
Burda keserdi Mihridat,
Burda içerdi Antuan.

Göğse nasıl batarsa diş,
Öyle derinden işlemiş
Taşlara Hektor'un izi.

Söyle, fakat bugün neden,
Böyle güzelliğinle sen,
Kulluğa almadın bizi.

Halbuki bir Yunan kadar,
Hüsnüne her tapan kadar,
Tapmayı biz de anlarız.

Bizleri başka görme sen,
Hüsnü Huda kadar seven,
Gönlü temiz adamlarız.

Hepsini at da bir yana,
Bari o günlerin bana
Şi'rini söyle tatlı su.

Şi'rini geldiğin yerin
Şi'rini eski günlerin
Söyle köpük kanatlı su...


Mustafa Seyit Sutüven