Şiir, Sadece: Ormanlarda Doğmuş
Ormanlarda Doğmuş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ormanlarda Doğmuş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ekim 2013 Cuma

Ormanlarda Doğmuş

Pirinç kendi un tanelerini
geri alırken topraktan, pekiştirirken buğday
kendi küçük kalçalarını ve kaldırırken
yüzünü binlerce elle,
aceleyle seğirtirim erkekle kadının
birbirlerini kucakladığı o yaprak barakaya,
dokunmak için sürmekte olandan
sayısız denize.

Sedefin saldırıldığı bir beşikte gibi
gelgitin kendiyle getirdiği
o alet edevatın biraderi değilim ben:
çöpün ölümle savaştığı yerde titremiyorum,
uyanmıyorum karanlığın kavgasında,
ani çanların boğuk sesli dilinden korkmuş,
ben olamam, yolcu değilim ben
rüzgârın en son siperi titrer ayakları altında
ve zamanın katı dalgaları ölmek için döner geri.

Elde tutuyorum tohuma yaslanarak uyuyan güvercini,
ve onun kireçten ve kandan yoğun mayasında
yaşıyor Ağustos,
yaşıyor doğrulmuş ay kendi derin kadehinden:
kapıyorum elimle büyüyen kanadın yeni gölgelerini:
kök ve tüy biçimlendirecek sabahın içeriğini.

Damlanın muazzam kabarışı ya da gözkapağının açık durma
isteği azalmıyor hiç, ne demir elli balkondan yukarıya
ne de terk edilmiş kışta deniz kenarında, ya da
benim yavaş adımlarımda:
varolmak için doğdum ben çünkü, yaklaşan ne varsa
onlarla çevirmek için adımlarımı, göğsüme çarpan
ne varsa onlarla yeni ve titreyen bir yürek gibi.

Elbisemin yanında paralel güvercinler gibi duran hayat
ya da benim kendi oluşumda ve şaşkın sesimde dolan,
tekrar varolmak için, kavramak için yaprağın çıplak
havasını ve toprağın ıslak doğumunu çelenkte:
ne kadar daha
geri döneceğiz ve varolacağız, ne kadar daha
en derinde gömülmüş çiçeğin kokusu, en ince
toza dönmüş dalgalar o yalçın kayalıklarda,
saklayacak anayurtlarını bende
tekrar öfkede ve rayihada yer almak için?

Ne kadar daha ormanın yağmurdaki eli
gelecek bana bütün iğneleriyle
dokumak için yaprakların yüksek öpüşlerini?
Bir kez daha işitiyorum
taçyapraklarla dolu ışığın gelişini
dumanda ateş gibi ve topraksı külden filizler,
ve değil mi ki ayırıyorum toprağı
başaktan bir ırmakta erişiyor güneş ağzıma
tekrar mısır tohumu olacak
gömülmüş eski bir gözyaşı gibi.


Pablo Neruda
"Yeryüzünde Üçüncü Konaklama"dan