Adalara! Böyle bağırdık. Güven günleriydi
Ve bizler korunmuştuk meşhur ağaçlarla:
hiçbir şey uzak görünmüyordu bize, her şey her an
saçtığımız ışıkla yakalanıyordu.
Geldik kaba deriden ayakkabılarımızla: yağıyordu yağmur,
yağıyordu adaların üzerine, böyle duruyordu ülke ayakta
yeşil bir el gibi, kırmızı yosunların arasında
akan parmaklarıyla bir eldiven gibi.
Tütünle doldurduk adalar denizini, Hotel Nilsson’da
tüttürdük geç saatlere kadar ve fırlattık
taze istiridyeleri dünyanın bütün köşelerine.
Bir kilise binası vardı şehirde,
o büyük kapısında, o cansız akşam,
papaz cüppelerinden siyah bir resmi geçit
avuntusuz yağmurda
dışarı çıkan uzun bir böcek gibiydi:
boşalttık Bourgogne şarabını ve doldurduk
kağıtları hiyeroglif acıların işaretleriyle.
Fakat kaybolmuştum birden: uzun yıllar uzaklarda,
arzumu arttıran başka gökler altında,
yağmurdaki tekneleri ve
yağmurdan ıslanmış kocaman kirpiklerin
adalarda kök salsınlar diye orada kalan seni anımsadım.
Ve bizler korunmuştuk meşhur ağaçlarla:
hiçbir şey uzak görünmüyordu bize, her şey her an
saçtığımız ışıkla yakalanıyordu.
Geldik kaba deriden ayakkabılarımızla: yağıyordu yağmur,
yağıyordu adaların üzerine, böyle duruyordu ülke ayakta
yeşil bir el gibi, kırmızı yosunların arasında
akan parmaklarıyla bir eldiven gibi.
Tütünle doldurduk adalar denizini, Hotel Nilsson’da
tüttürdük geç saatlere kadar ve fırlattık
taze istiridyeleri dünyanın bütün köşelerine.
Bir kilise binası vardı şehirde,
o büyük kapısında, o cansız akşam,
papaz cüppelerinden siyah bir resmi geçit
avuntusuz yağmurda
dışarı çıkan uzun bir böcek gibiydi:
boşalttık Bourgogne şarabını ve doldurduk
kağıtları hiyeroglif acıların işaretleriyle.
Fakat kaybolmuştum birden: uzun yıllar uzaklarda,
arzumu arttıran başka gökler altında,
yağmurdaki tekneleri ve
yağmurdan ıslanmış kocaman kirpiklerin
adalarda kök salsınlar diye orada kalan seni anımsadım.
Pablo Neruda
"Evrensel Şarkı"dan
"Evrensel Şarkı"dan