Savaş bittiği gün, o şölen gününde
Tüm namlular ilan ederken zaferi;
Bir an, özel bir duyguyla
Sarsıldı hepimizin yüreği:
Yolun sonunda, vardığımız o uzak ülkede
İlk kez vedalaştık, ateş gümbürtüsü altında;
Savaşta yaşamını yitiren herkesle,
Canlılar ölülerle nasıl vedalaşırsa.
Ruhlarımızın derinliğinde, o zamana kadar,
Vedalaşmamıştık öylesine dönülmezce;
Bir eşitlik vardı aramızda sanki,
Bir sayım listesiydi ayıran bizleri sadece.
Aynı savaş yolunda yürümekteydik yan yana,
Ve paylaşmaktaydık aynı savaşçı yoldaşlığını.
Onların zorlu yazgısıydı parlayan bizim de alnımızda,
Bize de uzak değildi bu yazgı.
Fakat şimdi, bu özel dakikada
Yücelik ve hüzünle dolu bu an,
Ayrılıyorduk artık sonsuzca,
Bu salvo ateşleri ayırıyordu bizi onlardan ...
Uğuldayan çeliği namluların
Anlattı bize, artık yitikler arasında sayılmayacağımızı;
Ve yiterek bir duman içinde, uzaklaşmadaydı gitgide,
Şehit arkadaşlarla dolu kıyı.
Yoğun tabakası arasından günlerin ve yılların
Bu ateş dalgaları çekip götürüyordu onlardan bizi.
Ve onlar bir şey söyleyemezlerdi. Dilsizdiler.
Ve sallayamazlardı arkamızdan ellerini.
İşte böylece, ezikliği içinde yazgımızın,
Vedalaştık bu bayram gününde dostlarla.
Onlar ki son gününe dek savaşın
Bizimle aynı saftaydılar daha ...
Onlar ki yarısına kadar ancak
Geçebilmişlerdi büyük yolunu o kanlı yılların:
Onlar ki kimisine daha
Mezar olmuştu balçıklı suları Volga'nın.
Onlar ki henüz Moskova önlerinde,
Derin karlara gömülüp kalmışlardı;
Varoşlarında şehrin, öncü birliklerde,
1941 kışı.
Ve öldüler, ümit bile edemeden,
Son bir saygı görevi yapılacağını;
Arkadaş eliyle serpilmiş
Bir toprak tümseği altında uyumayı.
Hepsiyle bir bir vedalaştık, hepsiyle,
Yazgıları eşit olmasa da
General olanlarla da ölüm öncesinde,
Çavuş olacak kadar az yaşayanlarla da ...
Yarıya indirilmiş sancakların
Aynı büyük örtüsü altında
Vedalaştık içimizden, bir bir
Tüm şehit arkadaşlarla.
Vedalaştık. Ve dindi uğultusu ateşlerin.
Ve zaman akıp geçti.
Bir avuç toprak olan o kardeşlerin
Üstünde ağaçlar kaç kez yaprak değiştirdi.
Ve yeniden yeniden yapraklar yeşerecek,
Büyüyecek çocuklarımız ve torunlarımız.
Fakat her zafer gününde, her salvo ateşinde
Biz o büyük ayrılığı anımsayacağız.
Hayır, bir saygı görevi değil bu sadece,
Sürüp giden bu anı, ruhumuzda.
Ve savaş dalgaları-
Sürüp gittiğinden de değil hala.
Onlar, karışıp toprağa ve ölümsüzlükleriyle
Bize yiğitlik örneği olanlar
Dünyada en son savaşın
Kurbanı da sayılsalar;
Nasıl unutabiliriz onları, nasıl? ..
Nasıl yaşarız, ayırıp kendimizi onlardan?
Nasıl görmeyiz onların gözleriyle dünyayı,
Ve nasıl işitmeyiz onların kulaklarıyla bazen ...
Ve sonuna vardığımızda yaşam kavgasının,
Gelip çattığımızda ölümün eşiğine,
Kayıtsız kalabilir miyiz o arkadaşların
Dostluğuna ya da sitemine ...
Çünkü ot değiliz biz ve ot değil onlar ...
Aramızdaki bağ koparılamaz.
Öyle bir yakınlıktır ki bizi birleştiren,
Ona ölüm bile ulaşamaz ...
Sizler! Dünya savaşının şehitleri!
Bizim mutluluğumuz için toprağa karışanlar!
Yaşayanlar kadar sizin için de
Söylüyorum türkülerimi...
Sizinim ben dostlar, sorumluyum size
Canlılara karşı nasıl sorumluysam.
Ve bir gün, alçalırsam yalan söyleyecek kadar,
Sapmamam gereken bir yola saparsam;
Ve eğer inanmadığım sözler söylersem bir gün,
Onları gereğince yayamadan daha
Ve henüz tepki gelmeden yaşayanlardan
Sizin sessiz siteminiz ulaşacak bana ...
Ve ölenlerin vereceği yargı
Sarsar, en az canlılarınki kadar ruhu.
Yaşasın içimde son nefesime dek,
Zaferin ve o büyük vedalaşmanın salvosu ...
Aleksandr Tvardovski
Türkçesi: Ataol Behramoğlu