Şiir, Sadece: Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi
Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Eylül 2018 Cuma

Liman ve Kadın

limanlarda hep, giden kadınlar olur
durmadan ve gürültüyle giderler
yorgun bakışlarında tıka basa yağmur
toz kalkar saçlarından gemilerle beraber

limanlarda hep, giden kadınlar olur
üzgün yanaklarında titreyen birer mühür
uykular darmadağın düşlerde unutulur
lacivert yalnızlıklara geri dönülür

limanlarda hep, giden kadınlar olur
seslerinde yavaşça buzlanan bir nehir
her ayrılık kendisine bir liman bulur
kırık dökük adamlar usulca terk edilir!


Can Bahadır Yüce
Yaslı Mızıka

6 Eylül 2018 Perşembe

Kaşif

Yirminci yüzyıl sonu:
Yaşlıydık, doğurduğunuzda bizi.
Ağladığımızda ilk, yaşlı.
Çünkü geliyor tâ dedelerden
Gözümüzdeki bebeğe
Bıktığımız her dizi gibi
Hiroşima'nın da devamı.

Ellerimiz Bosna'larda
Mezarcılık yapmış kadınların elleri.
Onca savaş ve kıyım
Ve cesaret gösterisi,
Yormuş meğer kanımızı.
Kalplerimizse çekmiş
Hep en yaralısına teyzelerin;
Neyi elletseler kanayan bir ten
Ve miksleniyor çığlığımız
Çığlığıyla Kurt Cobain'in.

Nasıl "genç" dersiniz bize?
"Yeni" nasıl dersiniz?
Anca alışıyoruz aşka, ölüme ve sanata
Futbolcumuz, şarkıcımız, ibnemiz
Aslında çiğ bir umut:
Bir gün bitecek emekliliğimiz
Yaşlıydık doğurduğunuzda bizi,
Gençleşerek öleceğiz!


Tuna Kiremitçi
Akademi

5 Eylül 2018 Çarşamba

Cambaz

Başkasının dengesiyle
Buraya kadar gelmişsin. Ne
Aşağı bakmışsın, ne de arkana,
Yalnız ilerlemişsin. Öyle
İnce değil o yürüdüğün
Körpe tel, senin bile
Değil belki: Kim örmüş,
Kimler germişse artık,
Yürümek için fazla ince,
Düşmek için fazla kalın,
Ne alçak ne de yüksek,
Uzun da değil, kısa da.
Demek bu da bir denge. Sen de
Cambaz sayılırsın, durma
Katıl aralarına. Ama ne olur
Söyle, sıkı tutsunlar seni.


Tuna Kiremitçi
Akademi

4 Eylül 2018 Salı

Asker

Savaşılmaz diye bir şey yok prensesim;
Biz zaten savaşıyorduk..
Yaşamak savaşmaktır,
Bizim gibiler için.
Ve askeriyiz, bilmeseniz de,
Kalbimizin verdiği
Korkunç gizli bir emrin.

Savaşılmaz diye bir şey yok prensesim;
İnsanlık diye bir şey var.
Marifet savaşı doğru seçmekte sanki
Ve içimizdeki askeri
Bırakmakta: biriksin
İnsan gibi bir rütbeye sıçramak için.

Savaşılmaz diye bir şey yok prensesim;
Ölünmez diye bir şey de yok.
Ama iyi bir asker bekler prensesinden
Savaşı güzellikle ilan etmesini.
Kendi güzelliğiniz yetmezse buna,
Kullanın, halkınızın güzelliğini.


Tuna Kiremitçi
Akademi

3 Eylül 2018 Pazartesi

Kumarbaz

Geceli gündüzlü bir yola
Tam da şehrinden çıkmışım.
Sevememen doğal beni:
Katran ve tüy içindeyim.

Güya hileli destem,
Sıcak bir asfalt gözlerimde,
Yanıp sönmekte hayat
Tek penceresinde kalbimin.

Kim kazanmış olabilir
Böyle pis bir oyunda,
Aşkta kaybeden bensem
Şansa her bıraktığımda.

Nabzım tazı hızında,
Deve gücünde keder,
Bedellere inanmamam
Demek buraya kadar.


Tuna Kiremitçi
Akademi

2 Eylül 2018 Pazar

İris'in Ölümü

Bugün kalbimi eski bir plak gibi
Öyle çok tersine çevirdim ki:

Bazı şarkılar vardır
Cızırtılı bir yağmur gününü anlatır.
Uzaklarda süren sarı yağmurluklu bir hayatı
Deniz bazen kendini kaldırımlara fırlatır,
O zaman bir yavru yengece bakan
İnsanların şarkısı olurdu o şarkının adı.
Keşke ismim İris olsaydı,
Keşke ismim herkese
Sarı yağmurluğuyla koşan hayatı anlatsaydı.

Bazı şarkılar vardır.
Ellerim kocamanlaşır, tuhaflaşır.
İşte o ellerimle herkese
Çamurlu şiirler uzatsaydım.
Hepsi çok kirli olsaydı Tanrım!

Bazı şarkılar vardır.
Kırmızı akşamsefalarını anlatır.
Karanlığın kalbinde yalnız, açmanın acısını.
Komşu kadınların basma elbiseli konuşmalarını
Geceyi onlar bahçeye taşırdı.
Ben ne zaman öleceğim Tanrım!
Sabah olunca mı?
Keşke birkaç dakikayı ipek mendillere sarıp saklasaydım.
İrileşen, gitgide irileşen ağaç gibi
İsmi nedensizce İris oluveren bir ağaç gibi
Şu odanın ortasında dursam,
Saat kuleleri dökülürdü dallarımdan Tanrım!
Artık sarı yaprakların ölü olduğuna inanmıyorum.

Bazı şarkılar vardır
Kanatlarında yağmuru taşıyan kelebeği anlatır.
Kırmızı bir çakmak gibi neşeli ölmek olurdu
O şarkının adı,
Ardında yalnızca nemli sigaralar bırakmanın acısı
Keşke ismim İris olsaydı
Keşke ismimin bir anlamı olmasaydı.

Herkes çıkarsın kalbini
O çirkin mücevher sandığından
Ve herkes onu birbirine fırlatsın Tanrım!


Didem Madak
"Ludingirra" 3
Güz 1997

1 Eylül 2018 Cumartesi

Kadınlar

Mavi dövmeleri
Ve bitmek bilmez yasların çürük izleriyle
Durup ateşe bakıyorlar.
Rüzgar estiğinde hepsi ürperiyor
Göğüsleri değiyor toprağa

Ellerinde yanan odunlar taşıyan kadınlar
Siyah kazanların pası çökmüş yaşlılığıyla
Dolaşıp duruyorlar.
Ateşin öfkesi kabardığında
Sesler artıyor.
Orada ateş hiç bitmiyor
Söndürmek bir bela

Göğüsleri pörsüyen kadınlar
Ellerinin korkunç inceliğiyle
Tutacakları odunların sertliğini düşünmekte
Ve susmaktalar.
Sustuklarında yaşları farkedilmiyor
Toprak kokuyor bağırdıklarında

Nereye yaslanacaklarını unuttuklarından
Gözlerini toprağa bırakıyorlar
Çünkü bulutlar gökte kalıcı değil
En içten
Toprağa veriyorlar kendilerini
Ve kokuyorlar arasıra


Bejan Matur
Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi

31 Ağustos 2018 Cuma

Gece Gibi Olacağım

I.

Dalganın ötesine geçmekle oldu hayat
Kanın aktığını görmekle.
Kimsenin soluğu kesmiyor soluğumu
Otların dilinden anlayan bir kadın tanıyorum
Kuyuların gözlerinden öpen.

Toprağın dilsiz neminden bana ulaşan buğu
Biliyor,
O gece ölebilirdim seninle.
Ormanın karanlık şarkısı büyürken.

Ama ben,
Orada o taş merdivende
Ölmek istedim
İbret ey
İbret.

Gece gibi olacağım
Karanlığımı örterek
Seslere tutunacağım.

Dokundum kalbime
Kimsenin ruhuna fısıldayacak büyüsü yok.
Olmasın
Olmasın.


II.

O gece ölebilirdim seninle
Karanlık ormanda ilerleyen suda
Suya düşen ay ve seslerle.

Ormanın fısıltısı
Birleşirken sonsuzlukla
Dedim bak, kimse yok
Bu yolun ölüme dönen kıvrımında.
Karanlık çağırıyor bizi
İstek yürüyor gövdelerimize
Ölelim bu demirden kayıkta. Ölelim.

Biz sanıyorduk ki,
Bir yaradılış varsa aşkadır
Ne hata.
Sonsuzluğaymış meğer
Sonsuzluğun koyu yapışkanlığına.

Herkes sussun
Boşluktaki dilsiz yıldızların körlüğü gibi
Dursun her şey yatağında.
Ben neye ağlayacağımı bilirim
Hangi tenin beni öldürmeye yeteceğini.
Bu son
Artık uykusundayım herkesin
Yaradılışı değilse de
Yokoluşu gördüm.


Bejan Matur
Gendaş Şiir 2000

30 Ağustos 2018 Perşembe

Tören Giysileri

Çürümüş donuk kalbinde bu toprakların
Gözleri gördüm.
Herkes sesiyle vardı
Ve duruşuyla gövdesinin.
Bir insanı en iyi sevişirken tanırız.
Kalbimizi birlikte çürütürken.
Ağırlaşan gövdemiz
Gece uyandırır.
Mezar gibidir avlulu evler.
Çocukluk bir uykudur. Uzun sürer.
Ve dokunmak için bir arzu
Bir arzu sürükler bizi ölüme.
Ben kendimi sınadım her gövdede
Ben kendimi bıraktım her şehirde
İçime aldım göğünü ülkelerin
Ve boşluğunu görünce kalbimin
Gitmeli dedim.

Çürümüş tören giysileri içinde
Askıda salınan kökler.
Biz denize düşürsek de ateşi
O hep yanar.
Issızlık bahşeder karanlığa. Yanar.
Tarih bir yanılgı olabilir diyor şair
İnsan bir yanılgıdır diyor tanrı.
Çok sonra
Bu toprakların kalbi kadar
Çürümüş bir sonrada
İnsan bir yanılgıdır diyor tanrı.
Ve düzeltmek için varım
Ama geciktim

Ölü kızıl suyun dalgası
Gece yürünen yol
Ve yolcuların dağıldığı zavallı yeryüzü
Salınan beyaz kefenler
Tören giysileri.
Ve bir koşu için gerekli tek şey
Atın yelesidir.
Aslolan,
Şimdi ve burada
Çürüyüp kaldık.

Tanrı görmesin harflerimi
insan bir hata diyor durmadan
Ve hatasını düzeltmek için
Acı veriyor
Sadece acı.


Bejan Matur
Şubat 97, Berlin
Adam 2000 Şiir Yıllığı

29 Ağustos 2018 Çarşamba

Üsküdar

Üsküdar asyadır çine kadar
her kış
bıraksa da köpük saçlı kızlarını
kıyıya
öfkeli bir yağmurla iner rüzgar

mihrimah güneş saati
yanından
ince dar bir merdiven uzar
soğuk
ve dönmez bir kilit çocuk kütüphanesi
önünden insanlar yürür ve susar

şemsi paşa
ceviz bir cami, demirinden
yan gözle cihangire bakar
demişti ki tanpınar
Üsküdar uçarsa gider İstanbul
yürüyemez sokaklarında çocuklar

Üsküdar asyadır çine kadar


Ömer Erdem
Adam 2000 Şiir Yıllığı

28 Ağustos 2018 Salı

Yıkılış Suresi

yılan kandırmış, elma yenmiş bir defa
geçelim... ve sabah olmuş ve akşam olmuş onuncu gün

aysel terketmiş beni, beşiktaş motoru batmış
dazlaklar yine dövmüş şalvarlı türkleri
yılan kandırmış, elma yenmiş n'apalım
sekiz tane satılmış ilk kitabımdan
katedralin duvarına işerken yakalanmış
istiklal marşı'nda göğsü kabaran ozan

ve sabah olmuş ve akşam olmuş yirminci gün

ne zamandır asker dolu vagonlar
geçmiyor bu dağlardan
karneye bağlanmıyor ekmek, sınırlar
çizilirken yüzümü kesmiyorum artık
gidenler memnun demek ki yerinden
çok seneler geçti kalanlar memnun demek ki
tek bir darbe yapılmadı karacaahmet'te

ve sabah olmuş ve akşam olmuş otuzuncu gün

çocukluğumu geri istiyorum eski öğretmenim
yalanları unutmadım, 23 nisan'ları
kulağımı çekenleri, kötü şiirleri
gençliğimi geri istiyorum, paslı dişlerini
unutmadım darağaçlarını; selimiye'yi

tevbe.

dağlar çöktü, denizler sustu, gökyüzü
delindi hala bakire eva

hepinizi bekliyorum bir dahaki bahara


Altay Öktem
Adam 1999 Şiir Yıllığı

27 Ağustos 2018 Pazartesi

Ölüm-Dirim Orucu

ölümü kucaklayacak kadar
geniş kolları olanlara,
onlara...

öyleyse biz kimiz; kimseyiz
ıssız bir kırmaç izi taşırken sıska sırtımızda
kırılan bir kemiğin hüzünlü "çıt" sesiyiz

ölümün kara
botlarıyla adım adım yaklaştığı

çiçeksiz, kuşsuz, kedisiz
sevinçsiz bir kuyunun dibindeyiz

istasyondan uzaklaşan trenin
gittikçe raylara benzemesi gibi
bir aynanın kırılması gibi yüzümüze bakarken
öyle titrek;
öyle inceyiz.

sessiz sevgisiz utancım benim; yurdum
söyle biz kimiz şimdi; kimseyiz
sapanla vurulan yavru bir kuşun
küçücük tırnaklarıyla tutunmasıyız gökyüzüne

öyle ıssız kaldık seni sevince; öyle.


Altay Öktem
Adam, 1997 Şiir Yıllığı

26 Ağustos 2018 Pazar

Git

Git. En fazla hırçın kayalarda parçalanır teknen,
kalbimdeki fener söner. Ah şairdir bütün fenerciler.
Kaza süsü verilmiş bir intiharla içine çeker
fitilin ucundaki alevi, tedavülden kalkmış
bütün eski fenerler

Git. Biliyorum her aşk uzadıkça boğucudur.
Alışkanlığın tene ağ attığı
bir açık deniz sayıklaması olunca sevişme;
esriticidir sislerin ardından seslenen Sirenler.

Peşinen kayalara oturacak biliyorsun teknen gitsen,
gitmesen ölü bir balık olarak kıyıya vuracaksın.


İbrahim Baştuğ
"Ağır Ol Bay Düzyazı" Eylül - Ekim 2001

25 Ağustos 2018 Cumartesi

Mart Dokuzu

Mart dokuzu. Dokusu ilkyazın, ilmeğini atar tene. Kemikte
kışlayan tını. Çözülür kırkikindilerle pası, kırkıncı kış
odasının kapısında asma kilidin. Çözülür dili buzun.
Nevruzun
özlemle yalar tuzlu tenini kar. Karayağız ırmakların coşkusu
sonra


İbrahim Baştuğ
Köz

24 Ağustos 2018 Cuma

Ölüm, Sevgilim

Ölüm, sevgilim hükmünü sürdürecek. Teninle tenim
arasındaki tılsım
bir kazaya uğramazsa teninle tenimin direnci kadar sürecek.
Önce
ten, sonra toprağın üstünde biriktirilen izler usulca silinecek.
Öp beni
sevgilim, beklenen nasılsa gelecek içelim kalan şarabı da
yoksa dökülecek


İbrahim Baştuğ

23 Ağustos 2018 Perşembe

Ekim Yaz

I.

Kiremitli evlerin
şehirleri eskiyor

II.

Dalından kovulan
bu yaprak.
ağacına kırgın
ben sana değilim

Ekim yürüyor
elmasını toplayarak bahçelerin

Tanrıya kırgın değilim
bir dostu bile yok onun
bir fotoğraf albümü
yürüdüğü bir yol bile yok.

III.

Bütün ağaçlarda
yaz yarası

Bahçesine hala aşığım
Flora'nın

Ekimin saçlarını tarıyorum
tarandıkça uzuyor ekim

Seni buradan
götüren güne kırgın değilim


Mesut Adnan
Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi

22 Ağustos 2018 Çarşamba

Bir Arkadaş

bir arkadaş
oynamak zıplamak ve yaşamak için çok önemlidir
bir battaniye atar üstüne üşüdüğünde
ama sen geçirip kafana battaniyeyi korkutursun onu
- aman tanrım hayalet
hayat bir yangın tatbikatıdır şimdi
hani askerdeki gibi
bir kova su boşaltılır kafana
saçkurutma makinası çalışır
sigorta atar
sahile inilir o zaman dalgalar ürkütülür
ay kükrer
kiraz çalmaya kışkırtır sizi
ve ezersiniz bir izmarit gibi bahçede uyuklayan köpeğin
rüyasını
ve havlayışlar bir saçma gibi saplanır bekçinin uykusuna
neler yoktur o çalınmış kirazda
günler sonra köpeğin yarım kalan rüyasını siz tamamlarsınız
sonra
bekçinin karısının doğurduğu kızcağızın kırmızı dudağından
çalınmış kirazların kekre tadını emer bir delikanlı
ölmüş olanlarla sevişmek nasıl mümkünse
doğacak olanlarla da sevişmek mümkündür artık
bir arkadaş
oynamak zıplamak ve kiraz çalmak için çok önemlidir


Önder Kızılkaya
ben kulunuz arsenik

21 Ağustos 2018 Salı

Gittiğin Gece

desem ki rüyama damlayan bir cıvıltısın
geçelim tamam geçelim bunları
senin gülüşünle çıkar çocuklar tenefüse
işte burda duralım
bir tenefüs zili olan gülüşünde duralım

gittin
kanım çekildi

gittiğin gece
senin picamalarını giyip uyudum

bir okul bahçesi oldum
tatil günlerinde
kuş bile
kedi bile
çıt bile olmayan


Önder Kızılkaya
ben kulunuz arsenik

20 Ağustos 2018 Pazartesi

Aşk

Sevgilim sabahın erkenini seviyor,
ben geceyi ve esmerliğini onun,
o dorukları seviyor, korkuyor bundan
ben rüzgarla buluşan tepeyi, tuhaflığı,
ona bir yeşil gülümsüyor,
ben, hayatı delice sevdiysem nasıl,
diyorum, seni de öyle.
O kendi boşluğunda oyalanan günlerde
canı sıkılan bir çocuk gibi uyuyor,
ben göğe bakıyorum geceden,
kendi çukurunu bulmuş deniz gibiyim
diyorum, yanında,
o sabahları eğilip öpüyor denizi.

Çıplağın çıplağımda, rüzgârın dağımda olsun,
esmerliğin gecemde, öyle kal.
"Bulutlara bak, gidiyorlar, hızla" diyorsun,
yağmur bir yalıyor yüzümü,
bir duruyor. Sabahları eğilip yüzüme
öpüşün geçiyor bir, bir duruyor aklım.

Su ve rüzgar, dağ ve doruk, sonsuz hepsi,
oysa camdaki sardunya gibi üşür
bana biçtiğin ömür, ölüm geliyor aklıma bir
bir, çıplağın çıplağımda.

Rüzgârın dağımda olsun esmerliğin gecemde
öyle kal, sana sonsuz sarıldığımda.


Birhan Keskin
Adam 1999 Şiir Yıllığı

19 Ağustos 2018 Pazar

Çocukluğun Sabahı

Dikran Amca'ya

kardan öpüşlerin yoğunluğudur kış
üşür kızkardeş aşktan başka
çünkü yaz bitmiştir
evler açar içini kat kat
komşular gelir sofralar kurulur
kederle yıkanır çocukluğun sabahı
anne camlarda erir hayat

kıştır anne gidince başlayan
yeni evlerde solar anılar
taştan evleri görülür yalnızlığın
çünkü yaz bitmiştir
eski bir mandolin kalmıştır orda

derin bir avluyla buluşmuştur her çocuk
kalbini eski yağmurlarla yıkamış
karanfil kokusu sürmüştür sabahları
ama çocukluğun sabahı kıştır
güneşli bir balkon arar her anne
tüyden bir yastık, ezgi
kar sesi pencerelerde kanar
durulmuş bir su sesi bekler
sarmaşıklı evleri


Betül Tarıman
Kardan Harfler