Şiir, Sadece: Sonnets
Sonnets etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sonnets etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Şubat 2007 Çarşamba

Sonnet 65

 


Since brass, nor stone, nor earth, nor boundless sea,
But sad mortality o'er-sways their power,
How with this rage shall beauty hold a plea,
Whose action is no stronger than a flower?
O, how shall summer's honey breath hold out
Against the wreckful siege of battering days,
When rocks impregnable are not so stout,
Nor gates of steel so strong, but Time decays?
O fearful meditation! where, alack,
Shall Time's best jewel from Time's chest lie hid?
Or what strong hand can hold his swift foot back?
Or who his spoil of beauty can forbid?
     O, none, unless this miracle have might,
     That in black ink my love may still shine bright.


William Shakespeare


Ne tunç ne taş ne toprak ne de sonsuz denizler
Acıklı fâniliğe karşı koyamazlarken
Nasıl bu kör öfkeyle güzellik cenge girer
Çabasında en fazla bir çiçek gücü varken?
Ah nasıl göğüs gersin yazın tatlı rüzgârı
Azgın günler dört yandan üstüne yürüdükçe
Bozguna uğrattıkça yenilmez kayaları
Çelik kapılar bile: Zamanla çürüdükçe?
Ne korkunç bir düşünce: Ah nerde saklı dursun
Çağların mücevheri Çağların sandığından?
Bir zorlu el var mı ki bu koşuyu durdursun?
Güzellik yağmasını kim esirgesin ondan?
     Yok hiçbiri meğer ki bu mucize sürsün de
     Sevdiğim ışıldasın kara yazı üstünde.

Sonnet 64

 


When I have seen by Time's fell hand defac'd
The rich-proud cost of outworn buried age;
When sometime lofty towers I see down-razed
And brass eternal, slave to mortal rage;
When I have seen the hungry ocean gain
Advantage on the kingdom of the shore,
And the firm soil win of the wat'ry main,
Increasing store with loss, and loss with store;
When I have seen such interchange of state,
Or state itself confounded to decay;
Ruin hath taught me thus to ruminate --
That Time will come and take my love away.
     This thought is as a death, which cannot choose
     But weep to have that which it fears to lose.


William Shakespeare


Gördüm anıtlarını nice görkemli çağın
Zamanın zalim eli. yıkıp etmiş yerle bir
Başları göğe değen kuleler darmadağın
Ve sonsuz tunç ölümün gazabına köledir;
Gördüm obur okyanus yenilgiye uğratmış
Keyfince hüküm süren heybetli kıyıları
Ye sert toprak kendine koca ummanı katmış
Zarar kârı arttırmış kâr büyütmüş zararı;
Gördüm her şey bozulur sonsuz sürüp gidemez
En sağlam devlet bile günün birinde çürür
Yıkımlar düşündürdü beni ister istemez:
Ergeç sevgilimi de Zaman alıp götürür.
     Bana ölüm gibidir yitmesinden korkarak
     Hiçbir şey yapamayıp varlığına ağlamak.

20 Şubat 2007 Salı

Sonnet 63

 


Against my love shall be, as I am now,
With Time's injurious hand crush'd and o'er-worn;
When hours have drain'd his blood and fill'd his brow
With lines and wrinkles; when his youthful morn
Hath travell'd on to age's steepy night,
And all those beauties whereof now he's king
Are vanishing or vanish'd out of sight,
Stealing away the treasure of his spring;
For such a time do I now fortify
Against confounding age's cruel knife,
That he shall never cut from memory
My sweet love's beauty, though my lover's life:
     His beauty shall in these black lines be seen,
     And they shall live, and he in them still green.


William Shakespeare


Bumburuşuk yapacak ezecek sevgilimi
Zamanın gaddar eli nasıl beni yıktıysa;
Günler kanını emip alnına işledi mi
Kırışıklar bir kere; gençlik tanı çıktıysa
Yaşlılık gecesinin karanlık yokuşunu
Hükümdarı olduğu güzellikler kaçışır
Gözden ırak olarak yalnız bırakır onu
Bahar hazinesini çalıp yokluğa taşır;
Kaygım bütün gücümle karşılamak o çağı:
Gözlerden gönüllerden yok edemesin diye
Yaşlılığın amansız öldürücü bıçağı
Tatlı güzelliğini - kıysa da sevgiliye:
     Kara satırlarımda gözler yüzünü görsün
     Şiirim yaşadıkça taptaze ömür sürsün.

Sonnet 62

 


Sin of self-love possesseth all mine eye,
And all my soul and all my every part;
And for this sin there is no remedy,
It is so grounded inward in my heart.
Methinks no face so gracious is as mine,
No shape so true, no truth of such account;
And for myself mine own worth do define,
As I all other in all worths surmount.
But when my glass shows me myself indeed,
Beated and chopp'd with tann'd antiquity,
Mine own self-love quite contrary I read;
Self so self-loving were iniquity.
     'Tis thee, myself, that for myself I praise,
     Painting my age with beauty of thy days.


William Shakespeare


Kendime aşk duymanın günahıyla dopdolu
Gözlerim ve yüreğim varlığımın her yeri;
Yoktur ki bu günahtan kurtulmanın bir yolu:
Canevime sımsıkı sarılmıştır kökleri.
Hoş değildir kimsenin yüzü benimki kadar
Benden yakışıklısı benden vefalısı yok;
Ölçüp biçiyorum da bende ne değerler var.
Ben herkesten üstünüm her bakımdan hem de çok.
Ama gerçek yüzümü aynada görür görmez
Pörsümüş benzim uçuk. şerha şerha ve köhne
Kendime duyduğum aşk ters düşer bana bu kez:
Kötü şeymiş insanın aşk duyması kendine.
     Sensin öbür benliğim varlığımda övdüğüm
     Yaşımı gençliğinle güzelliğinle örttüm.

19 Şubat 2007 Pazartesi

Sonnet 61

 



Is it thy will thy image should keep open
My heavy eyelids to the weary night?
Dost thou desire my slumbers should be broken,
While shadows, like to thee, do mock my sight?
Is it thy spirit that thou send'st from thee
So far from home into my deeds to pry,
To find out shames and idle hours in me,
The scope and tenor of thy jealousy?
O, no! thy love, though much, is not so great:
It is my love that keeps mine eye awake;
Mine own true love that doth my rest defeat,
To play the watchman ever for thy sake:
     For thee watch I whilst thou dost wake elsewhere,
     From me far off, with others all too near.


William Shakespeare


Ağır gözkapaklarım yorgun gece içinde
Hayalinle apaçık kalsın dileğin bu mu?
Sana benzer gölgeler gözümle eğlensin de
Keyfince parçalayıp geçsinler mi uykumu?
Gönderdiğin ruhun mu canevinden uzağa
İşlerime gözkulak olsun düşürsün diye
Aylak saatlerimi utancımı tuzağa:
Hasedine kuşkuna yardakçılık etmeye?
Hayır sevgin çoksa da büyük değil o kadar
Benim kendi aşkımdır vermeyen uyku durak
İşte öz sevgim dirlik düzenliğimi bozar
Senin uğruna bana hep nöbet tutturarak.
     Ben bekçinim sen başka yerlerde uyanıksın:
     Benden uzaksın sana başkaları çok yakın.

Sonnet 60

 



Like as the waves make towards the pebbled shore,
So do our minutes hasten to their end;
Each changing place with that which goes before,
In sequent toil all forwards do contend.
Nativity, once in the main of light,
Crawls to maturity, wherewith being crown'd,
Crooked eclipses 'gainst his glory fight,
And Time, that gave, doth now his gift confound.
Time doth transfix the flourish set on youth,
And delves the parallels in beauty's brow,
Feeds on the rarities of nature's truth,
And nothing stands but for his scythe to mow.
     And yet to times in hope my verse shall stand,
     Praising thy worth, despite his cruel hand


William Shakespeare


Dinen dalgalar gibi kayalık kıyılarda
Sonlarına koşuşur ömrümüzün ânları
Hızla yuvarlanırlar çırpınarak ardarda
Tutmak istercesine öne atılanları
Doğan varlık aydınlık günlere erer ermez
Olgunluğa ilerler tam kıvamını bulur.
Zaman armağanını yok etmeye koyulur.
Gençliğe vergi olan süsü Zaman didikler
En gözde varlıkları canavarlar gibi yer.
Kimse karşı duramaz amansız tırpanına:
     Ama o gaddar ele rağmen seni över de
     Dimdik durur şiirim umut dolu günlerde

16 Şubat 2007 Cuma

Sonnet 59

 


If there be nothing new, but that which is
Hath been before, how are our brains beguil'd,
Which, labouring for invention, bear amiss
The second burthen of a former child!
O, that record could with a backward look,
Even of five hundred courses of the sun,
Show me your image in some antique book,
Since mind at first in character was done!
That I might see what the old world could say
To this composed wonder of your frame;
Whether we are mended, or whe'r better they,
Or whether revolution be the same.
     O! sure I am, the wits of former days
     To subjects worse have given admiring praise.


William Shakespeare


Yeni hiçbir şey yoksa yalnız eskiler varsa
Demek ki beynimize oynanan bir oyun var
Yaşamış bir çocuğu doğurmağa kalkarsa
Yaratma çabasıyla sancılanarak tekrar!
Ah şu eski defterler bir dönüp baksa geri.
Güneşin beş yüz kere dönüşünden de önce
Göstersin eski kitap sendeki imgeleri
İlkin nasıl yazıya döküldüyse düşünce.
Acaba eski dünya neler demiş görelim
Sendeki görmelere değer güzelliklere;
Onlar mı üstün biz mi bu işin ustası kim
Yoksa dönüp dolaşıp geldik mi aynı yere?
     Hiç kuşkum yok: Geçmişte ne sivri akıllılar
     Senden değersizlere övgüler yağdırdılar.

Sonnet 58

 



That God forbid, that made me first your slave,
I should in thought control your times of pleasure,
Or at your hand th' account of hours to crave,
Being your vassal, bound to stay your leisure!
O, let me suffer (being at your beck),
Th' imprison'd absence of your liberty;
And patience, tame to sufferance, bide each check,
Without accusing you of injury.
Be where you list, your charter is so strong
That you yourself may privilege your time
To what you will; to you it doth belong
Yourself to pardon of self-doing crime.
     I am to wait, though waiting so be hell;
     Not blame your pleasure, be it ill or well.


William Shakespeare


Tanrı beni ilk başta sana kul yaptı sonra
Keyfine el koymamı yasak etti
Ya da özlem duymamı hesaplı zamanlara:
Kölenim ya boş vaktin olsun diye bekletti.
Ah bırak katlanayım el pençe divan: değer
Senin özgürlüğünün tutuklu yokluğuna;
Her mihnete sabreder her azara baş eğer
İncittin diye hiç suç yüklemez bile sana.
Sen nerede olursan ol yetkin güçlü özgürsün;
Hâkimsin dilediğin gibi kendi vaktine:
Canın neyi isterse varsın o keyfini sürsün
Kendine suç işlersen kendin bağışla yine.
     Beklemek cehennemdir ama beklerim seni
     İyi kötü demeden suçlamadan keyfini.

15 Şubat 2007 Perşembe

Sonnet 57

 


Being your slave, what should I do but tend
Upon the hours and times of your desire?
I have no precious time at all to spend,
Nor services to do, till you require.
Nor dare I chide the world-without-end hour
Whilst I, my sovereign, watch the clock for you,
Nor think the bitterness of absence sour
When you have bid your servant once adieu;
Nor dare I question with my jealous thought
Where you may be, or your affairs suppose,
But, like a sad slave, stay and think of nought
Save, where you are how happy you make those.
     So true a fool is love that in your will,
     Though you do any thing, he thinks no ill.


William Shakespeare


Kölen olmuşum senin, elden başka ne gelir,
Gece gündüz el pençe divanım buyruğuna;
Geçirdiğim saatler baştan başa bir hiçtir
Sen buyurmuş değilsen çabalarım boşuna.
Senin için, sultanım, saatleri gözlerken
Ben kimim ki küseyim sonu gelmez günlere,
Kara kara düşünmem, acı çekmem özlerken
Uğurlar olsun dersen kölene sen bir kere
Ben kimim ki kıskanıp kuşkulanıp sorayım
Kimle içli dışlısın, nedir yaptığın işler;
Derdim günüm put gibi düşünmeden durayım,
Mutlu kıldıklarını bilmek içime işler.
     Öyle körkütük sadık bir köledir ki sevda,
     Seni kötü göremez bin kötülük yapsan da.

Sonnet 56

 



Sweet love, renew thy force; be it not said
Thy edge should blunter be than appetite,
Which but to-day by feeding is allay'd,
To-morrow sharpen'd in his former might:
So, love, be thou; although to-day thou fill
Thy hungry eyes even till they wink with fullness,
To-morrow see again, and do not kill
The spirit of love with a perpetual dullness.
Let this sad interim like the ocean be
Which parts the shore, where two contracted new
Come daily to the banks, that, when they see
Return of love, more blest may be the view;
     Else call it winter, which being full of care
     Makes summer's welcome thrice more wish'd, more rare.


William Shakespeare


Tatlı sevgi gücünü tazele de iştahın
Körlendi demesinler bıçak çekmeden önce;
Öyle ya bugün doyup yatışsa bile yarın
Bulur eski gücünü yeniden bilenince.
Sen de öyle ol sevgi: bugün aç gözlerini
Tıkabasa doyur da sımsıkı kapat ama
İyice görmek için yarın aç gözlerini:
Sonsuz duygusuzlukla aşkın rûhuna kıyma.
Bu acıklı ayrılık diyelim ki bir umman
Böler yaman gücüyle bir sahili ikiye.
Her gün iki nişanlı gelir sevgi o zaman
Dönmüştür: sevinirler kıyı şenlendi diye.
     Ya da ayrılık kıştır nice üzüntü dolu
     Onun için dört gözle beklenir yazın yolu.

14 Şubat 2007 Çarşamba

Sonnet 55



Not marble, nor the gilded monuments
Of princes, shall outlive this powerful rhyme;
But you shall shine more bright in these contents
Than unswept stone, besmear'd with sluttish time.
When wasteful war shall statues overturn,
And broils root out the work of masonry,
Nor Mars his sword nor war's quick fire shall burn
The living record of your memory.
'Gainst death and all-oblivious enmity
Shall you pace forth; your praise shall still find room
Even in the eyes of all posterity
That wear this world out to the ending doom.
     So, till the judgment that yourself arise,
     You live in this, and dwell in lovers' eyes.


William Shakespeare


Ne yaldızlı hükümdar anıtları ne mermer
Ömür süremez benim güçlü şiirim kadar;
Seni pasaklı Zaman pis bir mezara gömer.
Ama satırlarımda güzelliğin ışıldar
Savaşlar tepetaklak devirir heykelleri
Çökertir boğuşanlar yapı demez sur demez
Ama Mars’ın kılıcı cengin ateş selleri
Şiirimde yaşayan anını yok edemez.
Ölüme ve her şeyi unutturan düşmana
Karşı koyacaksın sen; yeryüzünü mahşere
Yaklaştıran çağların gözünde bile sana
Bir yer var övgüm seni çıkarttıkça göklere
     Dirilip kalkıncaya kadar mahşer gününde
     Yaşarsın şiirimde sevenlerin gönlünde

Sonnet 54



O how much more doth beauty beauteous seem,
By that sweet ornament which truth doth give!
The rose looks fair, but fairer we it deem
For that sweet odour which doth in it live.
The canker-blooms have full as deep a dye
As the perfumed tincture of the roses,
Hang on such thorns and play as wantonly
When summer's breath their masked buds discloses:
But, for their virtue only is their show,
They live unwoo'd and unrespected fade,
Die to themselves. Sweet roses do not so;
Of their sweet deaths are sweetest odours made:
     And so of you, beauteous and lovely youth,
     When that shall fade, my verse distills your truth.


William Shakespeare


Ah güzellik nasıl da doğruluğun kattığı
Cânım süslerle kat kat güzelliğe bürünür!
Gül alımlıdır ama bağrında yaşattığı
Tatlı kokuyla bize çok daha hoş görünür.
Yaban güllerinin de büyülü kokularda
Görkeme ermiş güller kadar koyudur rengi;
Onlar da dikenlidir: yaz soluğu açar da
Konca peçelerini oynarlar dört kol çengi.
Ama dış görünüştür onların tek erdemi
Yaşarlar okşanmadan; gözlerden ırak solar
Yapayalnız ölürler. Cânım güller öyle mi:
Tatlı ölümlerden varlığa ıtır dolar.
     Sevgi dolu güzel genç sen solup gittiğinde
     Şiirlerimde yaşar senin öz gerçeğin de.

13 Şubat 2007 Salı

Sonnet 53




What is your substance, whereof are you made,
That millions of strange shadows on you tend?
Since every one hath, every one, one shade,
And you, but one, can every shadow lend.
Describe Adonis, and the counterfeit
Is poorly imitated after you;
On Helen's cheek all art of beauty set,
And you in Grecian tires are painted new:
Speak of the spring and foison of the year;
The one doth shadow of your beauty show,
The other as your bounty doth appear,
And you in every blessed shape we know.
     In all external grace you have some part,
     But you like none, none you, for constant heart.


William Shakespeare


Sen neden yapılmışsın varlığının özü ne?
Sayısız garip gölge el pençe divan sana.
Herkes tek bir kez yansır herkeste tek bir gölge;
Tek olan senden düşer her gölge dört bir yana.
Besbelli sana desem gel Adonis' i  anlat:
O senin sahte resmin salt kötü bir taklidin ...
Helena'nın yüzünde her güzellik bir sanat
Ve sen Yunan giysili bir yeni şahesersin.
Dile getir ilkyazı hasadın bolluğunu
Sendeki güzelliğin gölgesi olur biri
Öteki isbat eder ne cömert olduğunu-
Ve biz sende buluruz tüm kutsal biçimleri.
     Senden bir payı vardır tüm dış güzelliklerin;
     Gönül sadakatinde yoktur eşin benzerin.

Sonnet 52



So am I as the rich, whose blessed key
Can bring him to his sweet up-locked treasure,
The which he will not every hour survey,
For blunting the fine point of seldom pleasure.
Therefore are feasts so solemn and so rare,
Since, seldom coming, in the long year set,
Like stones of worth they thinly placed are,
Or captain jewels in the carconet.
So is the time that keeps you as my chest,
Or as the wardrobe which the robe doth hide,
To make some special instant special blest,
By new unfolding his imprison'd pride.
     Blessed are you, whose worthiness gives scope,
     Being had, to triumph, being lack'd, to hope.


William Shakespeare


Nasıl açar da kutsal anahtarıyla zengin
Kucaklaşırsa cânım kitli hazinesiyle
Seyrek tadılan zevkin körlenmemesi için
Nasıl denetlemezse her saat - ben de öyle ...
İşte bunlar en mutlu en şanlı şölenlerdir:
Arada bir gelirler upuzun yıl boyunca;
Paha biçilmez taşlar seyrek dizilenlerdir
Ayrık mücevherlerdir görkem verenler taca.
Zaman mücevher kutum gibi basar bağrına
Ya da giysi dolabım gibi saklar da seni
Eşsiz kutsallık versin diye eşsiz bir ana
Gözler önüne serer tutuklu görkemini.
     Erdemlerin sonsuzdur varlığın gür ve kutlu:
     Sana ermek zaferdir sensizlik umut dolu.

12 Şubat 2007 Pazartesi

Sonnet 51




Thus can my love excuse the slow offence
Of my dull bearer, when from thee I speed:
From where thou art why should I haste me thence?
Till I return, of posting is no need.
O, what excuse will my poor beast then find,
When swift extremity can seem but slow?
Then should I spur, though mounted on the wind;
In winged speed no motion shall I know:
Then can no horse with my desire keep pace;
Therefore Desire (of perfect'st love being made),
Shall neigh, no dull flesh, in his fiery race;
But love, for love, thus shall excuse my jade;
     Since from thee going he went wilful slow,
     Towards thee I'll run, and give him leave to go.


William Shakespeare


Bineğimin suçunu hoş görebilir sevgim:
Yavaş gitti ben hızla uzaklaşırken senden.
Senin olduğun yerden niçin koşup gideyim?
Dönünceye dek koşu tutturmağa yok neden .
Ah. zavallı hayvanım ne özür bulur böyle.
Hızların en yamanı bana yavaş görünür;
Ben üzengi vururum rüzgâra binsem bile.
Kanatlanıp uçarım başka her hız sürünür.
Aşık atamaz hiçbir at arzumla o zaman.
Çünkü arzu en güçlü aşktan doğan yaratı.
Kişner - külçe et değil - ateşli bir küheylân;
Aşka karşılık sevgi hoş görür bitkin atı.
     Senden uzaklaşırken kasden yavaş gitti ya
     Ben sana koşup onu bırakacağım yaya.

Sonnet 50



How heavy do I journey on the way,
When what I seek, my weary travel's end,
Doth teach that ease and that repose to say
'Thus far the miles are measured from thy friend!'
The beast that bears me, tired with my woe,
Plods dully on, to bear that weight in me,
As if by some instinct the wretch did know
His rider lov'd not speed, being made from thee:
The bloody spur cannot provoke him on
That sometimes anger thrusts into his hide,
Which heavily he answers with a groan,
More sharp to me than spurring to his side;
     For that same groan doth put this in my mind,
     My grief lies onward, and my joy behind.


William Shakespeare


Yola koyuldum ama ilerlemek ne de zor;
Şu yorucu yol var ya ben sonuna vararak
Rahata kavuşmayı umarken şöyle diyor:
“Sen ne kadar gidersen dostun o kadar ırak.”
Beni götüren hayvan üzüntümün yorgunu
Güçbelâ yürür benim dert yükümü taşırken;
Zavallı bir sezgiyle öğrenmiş sanki şunu:
Binicisi hız sevmez senden uzaklaşırken.
Kanlı mahmuzum bile onu öne süremez
Sağrısını öfkeyle bazen dürtükleyince;
Yalnız inilder de başka yanıt veremez
O derisini deşen mahmuzdan keskin bence.
     Çünkü o inleyişten şu doğuyor kafamda:
     Benim derdim önümde sevincimse arkamda.

9 Şubat 2007 Cuma

Sonnet XLIX



Against that time, if ever that time come,
When I shall see thee frown on my defects,
When as thy love hath cast his utmost sum,
Call'd to that audit by advis'd respects;
Against that time when thou shalt strangely pass
And scarcely greet me with that sun thine eye,
When love, converted from the thing it was,
Shall reasons find of settled gravity;
Against that time do I insconce me here
Within the knowledge of mine own desert,
And this my hand against myself uprear,
To guard the lawful reasons on thy part:
     To leave poor me thou hast the strength of laws,
     Since, why to love, I can allege no cause.


William Shakespeare


O gün gelsin hazırım; ergeç gelirse o gün
Kusurlarıma bakıp kaşını çatacaksın
Aşkının değerine ters düşecek gördüğün
Bu uyuşmaz hesabı silip kapatacaksın.
O gün gelsin hazırım; el gibi geçersin ya
O gün gözlerinle selâm bile vermeden;
Aşk bürünmüştür artık bambaşka bir kılığa.
Asık suratın için bulursun birçok neden.
O gün gelsin hazırım alıştırdım kendimi:
Değerim hakkım budur diyerek bile bile.
Kendime karşı tanık kaldırırım elimi
Ve savunurum senin haklı özrünü şöyle:
     Zavallı ben’i bırak yasalar senden yana
     Gerekçe gösteremem bana sevgi duymana.

Sonnet XLVIII



How careful was I when I took my way,
Each trifle under truest bars to thrust,
That to my use it might unused stay
From hands of falsehood, in sure wards of trust!
But thou, to whom my jewels trifles are,
Most worthy comfort, now my greatest grief,
Thou best of dearest and mine only care,
Art left the prey of every vulgar thief.
Thee have I not lock'd up in any chest,
Save where thou art not, though I feel thou art,
Within the gentle closure of my breast,
From whence at pleasure thou mayst come and part;
     And even thence thou wilt be stol'n, I fear
     For truth proves thievish for a prize so dear.


William Shakespeare


Nasıl da özenmiştim yola çıkmadan önce:
Değersiz her malımı mahzene kapatarak
Tam bıraktığım gibi bulmak için dönünce
En güvenli yerlerde hınzır ellerden uzak.
Mücevherlerim senin yanında çerden çöpten:
Sen eşsiz huzurumdun şimdi yas olacaksın;
Sen ki canlar canısın derdim günümsün hepten
En adi hırsızların elinde oyuncaksın.
Ben sandığa koymadım kilitlemedim.seni;
Yoksan bile ordasın diye bildiğim yere
Can evime usulca sokup gizledim seni
Girip çıkasın diye kendi keyfine göre.
     Seni çalarlar ordan bile işte korkum bu:
     Böyle değerli ödül hırsız eder namusu.

31 Ocak 2007 Çarşamba

Sonnet XXXV



No more be griev'd at that which thou hast done:
Roses have thorns, and silver fountains mud,
Clouds and eclipses stain both moon and sun,
And loathsome canker lives in sweetest bud.
All men make faults, and even I in this,
Authorizing thy trespass with compare,
Myself corrupting, salving thy amiss,
Excusing thy sins more than thy sins are;
For to thy sensual fault I bring in sense,
(Thy adverse party is thy advocate)
And 'gainst myself a lawful plea commence:
Such civil war is in my love and hate
That I an accessary needs must be
To that sweet thief which sourly robs from me.


William Shakespeare


Yakınmasan da olur artık kötülüğünden:
Güllerde diken vardır gümüş çeşmede çamur;
Tutulur ay ve güneş söner bulut yüzünden;
En şirin tomurcukta iğrenç kurtlar bulunur.
Kusursuz insan olmaz bende de kabahat az mı?
Örnekler verip haklı bulmak suç işleyeni?
Bu özürler büsbütün ahlâkını bozmaz mı?
Günahlarından öte bağışlamışım seni.
Benim aklım savunur senin şehvet suçunu;
Avukatın gibiyim dâvâcın olsam bile:
Suçlu ben’im yargıca kendim söylerim bunu
İç savaşa tutuşur bende nefret sevgiyle.
Suç ortağı olmaya gösteriyorum rıza
Hiç acımadan beni soyan tatlı hırsıza.

19 Ocak 2007 Cuma

Sonnet XI




As fast as thou shalt wane, so fast thou growest
In one of thine, from that which thou departest;
And that fresh blood which youngly thou bestow'st
Thou mayst call thine when thou from youth convertest.
Herein lives wisdom, beauty and increase:
Without this, folly, age and cold decay:
If all were minded so, the times should cease
And threescore year would make the world away.
Let those whom Nature hath not made for store,
Harsh featureless and rude, barrenly perish:
Look, whom she best endow'd she gave the more;
Which bounteous gift thou shouldst in bounty cherish:
     She carved thee for her seal, and meant thereby
     Thou shouldst print more, not let that copy die.


William Shakespeare


Gençliğin günden güne kalırken gerilerde
Bir yavru yaratırsan alsın diye yerini,
Dinçken hayat verirsen o körpe can ilerde
Senden göçen gençliğe varıp yaşatır seni.
Böyle sürecek akıl, güzellik ve başarı;
Yoksa cinnet, yaşlanmak, çürümek yer altında:
Hiç kimse düşünmese gelecek kuşakları,
İnsanlık sona erip giderdi üç batında.
Dünya çoğaltmak için doğmayanlarla dolu,
Kaknem, kakavan, kaba: kısırlıktan bitsinler;
Yaradan vermiş sana en iyiyi, en bolu,
Bu cömert armağana cömertçe karşılık ver.
     Seni kendine mühür yapmış, bunu böyle bil:
     Sen de eşler yap diye, ölüp git diye değil.