Şiir, Sadece: Türk Edebiyatında Unutulamayan Aşk Şiirleri Antolojisi
Türk Edebiyatında Unutulamayan Aşk Şiirleri Antolojisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türk Edebiyatında Unutulamayan Aşk Şiirleri Antolojisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Haziran 2014 Cumartesi

Asmaların Dansı

1.

Bir Akdeniz Haziran’ında
Öğleye doğru.
Yalnızca kavaklar altında öten cırcırların sesi
-Sıcaktan kaçın diyen sirenler-
Taş sofada
Güneşin yaktığı otların ve toprağın soluk kesen buğusu
Sırtları serin duvarlarda
Köşede yirmi taş oynayanlar:
Kız ergen gibi , oğlan daha kısa pantolonlu.
Kızın taşları süpüren eli
Oğlanın paçasından yavaşça süzülüyor içeri.
Birazdan yüklük odasında
Her günkü oyunlar.


2.

Yağmurlu günlerde seviş benimle
Kuşlar çinko damı gagalarken
Tenimin kokusunu değiştiren yağmurlarda
Sıcak öğlesonlarında seviş benimle
Buhurlar tüterken tenimden
Yanan toprağın buğusu soluğumken
Bahar günleri dereboylarında seviş benimle
Kestane saçlarında kelebekler asılıyken
Yaz geceleri kurumuş dere yataklarında
Sıcak kumlar yatağımız , söğütler çatımız , duvarımızken
Ne olursa olsun sabahları seviş benimle
Dinlenmişliğin gücü kaslarında
İçinde ne varsa dökmenin hazzıyla saran
Sonra ilk kez görür gibi algılaman için
Her sabah öylece bırakayım seni dünyaya


3.

Kol kıvrımımdan öp beni
Tüylerimin arasında yollar açan dudaklarınla
Mavi damarlarımdan
Bileklerimden öp beni
Nabzımın tıpırtısı tavşan dudağını titretsin
Öpüşten bilezikler kollarımda
Parmaklarımın ucundan öp beni
Soyulmuş yumurta beyazlığındaki etimden
Öpüşlerin yanıp geçen bir ışık değil
Uzun yazların güneşi gibi kalsın tenimde


4.

Asma bahçelerde gezerken omzuna değen elim
kristal taneler gibi döküverir seni toprağa
Basma entarinin çıplak altı ter ter istek
Altımda canlı , bulunmaz bir yumuşaklık sırtımı göğe dayayıp beni ezen
Memelerini emerken , bacaklarını kıstığında solumaların volkanik lavlar
Sen bitersin başlar asmalar açıp kollarını dans etmeye
Neyimi beğenir bilmem bırakmaz beni
Yeşil, filiz dudakları
Geniş yapraktan elleri dönerken çevremde sürünür boynuma göğsüme
Sallar memelerini salkım salkım
Hangisi tatlı , bir de bundan em bakalım!


Turgay Fişekçi

Kocaman Bir Çocuğu Öpüyorsun

Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
Herkesin perde perde çekildiği bir akşam
Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun.
Ağzında eriklerin aceleci tadı
Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası
Bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.
Yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor
Aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı
Bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen
Uzun gecelerini. Solgun gövdesini öpüyorsun.
Uzak dağ köylerine vuran ay ışığı
Kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa
Ne suların ibrişimi ne gökyüzü ne rüzgâr
Sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun.

Sakarya Caddesi’nde sarhoşlar
Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin
Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar.
Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum
Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.
Örseler acıyla düştüğü yeri
Susarak büyüyen adamların sevgisi.
Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek
Bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik
Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.
İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk
Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.
Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
Yıldızlarla yedirenk gökyüzünü öpüyorsun.

Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla
Bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun.


Şükrü Erbaş

20 Haziran 2014 Cuma

Sevda Şiirleri I

Sen bir deniz kızısın, saçları
Düşlerimin erimince uzayan
Yağmurda kıpırtılı, güneşte gümüşsün
Bir yakamoz ağı, geceyle atılan

Sen bir deniz kızısın, doğanın
Yüz görümlüğü olsun diye bana sunduğu
Allayıp pulladığı ay ışığının
Yelin, terkisine atıp kapıma koyduğu

Sen bir deniz kızısın, yaşamla ölümü
İki kaşının arasında öpüşür buldum
Yaşamı seçtiysem sensin nedeni
Ölümdeki sonsuzluğa seninle erdim..


Ahmet Erhan

19 Haziran 2014 Perşembe

Sevgili

Çiçekler vardı derilmeyi bekleyen
O uçsuz bucaksız kırlarda.
Gökyüzünde ay, bakacak göz arardı.
Bir dut ağacı vardı, yüce
Hiçbir çocuğun üstüne tırmanmadığı.
Testiyi unutmuştuk pencerenin önünde
İçi su doluydu, soğumuştu.
Masanın üstünde bir dilim ekmek
Isırılıp bırakılmıştı.
Denizin kıyısında bir mavi tekne
Bir başına salınıyordu.
Gökyüzü vardı derin,
Toprak göz alabildiğince…

Sonra sen geldin
Çakıllı yoldan geldin, şen şakrak
Nesneler anlam buldu seninle
Benim güleç yüzlü, kara gözlü sevgilim
Saçlarını yüzüne dökerek
Yerleri süpürdün, bahçeyi suladın,
Masayı temizledin..


Ahmet Erhan

18 Haziran 2014 Çarşamba

Destina

dün gece sen uyurken ismini fısıldadım
ve hayvanların korkunç öykülerini anlattım
dün gece sen uyurken çiçeklere su verdim
ve insanların korkunç öykülerini anlattım onlara
dün gece sen uyurken
yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana
işte bu yüzden sırf bu yüzden
yeni bir isim verdim sana
Destina

sen öyle umarsız uyusan da bir köşede
işte bu yüzden sırf bu yüzden işte
yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için
seni bu denli yıktıkları için
Destina
yaşamımın gizini vereceğim sana


Lale Müldür

17 Haziran 2014 Salı

Söylence

akdeniz gülüşlü bir çocuk olsaydın
ağzının kıyısında uçarılıklar biriktiren
yüzünde bin bir haylazlıkla sevseydin beni
yüreğinden beyaz kuşlar uçardı yüreğime
dokundukça portakal çiçekleri dökerdi
sevilmekten ürpertili dingin gövden

ah çocuk
ah kadın
ah sevgili
sözlerin aşkı anımsatsa da
gülüşünde onmaz acılar gizli.


Haydar Ergülen

16 Haziran 2014 Pazartesi

Beni Aşka Terkettiğin İçin Seviyorum Seni

Bir sır çocuksun, yalnızca aşk açık sende
Ne sen kalıyorsun ne o, aşktan başka
Biri yok, gel, aşk istediği için varsın
Ne onu kurtarıyorsun ne kendini, aşktan başka
Biri yok, git, aşk istediği için yoksun

Ayrılıktan değil, taşıdığı saflıktan konuşursun;
Ayrılık sana dönmektir, yeniden bana
Ruhumuz öpüşür ya, başkasındayken ağzımız
Gövde gözaltındadır, oysa ruhumuz sereserpe
Seni senden beni benden bağışlar birbirimize

Bir sır çocuksun, aşkla açıyorsun kullandığın herşeyi
Burda değilsin, çoktun çekilmişsin ve seninle
Gitmiş senin olan, her zamankinden çoksun bu evde
Çünkü aşk hepimizden çalışkandır, ben duruyorum
Vefa aşk listesindeki ceza nöbetine

Bu karanlıkta daha iyi görüyorum seni
Aynı tünelden geçiyorsun gelişte ve gidişte
Kavuşmaya, ayrılığa aynı yolu kullanıyorsun
Beni büyüten aşktan söz ediyorum, yolculuğa övgü
Zaman yok ki aşktan başka, uykusuzluğa övgü

Bir sır çocuksun, baştan çıkarır gibi açığa çıkardın beni
Ayrılık mı; beni aşka terkettiğin için seviyorum seni!


Haydar Ergülen

14 Haziran 2014 Cumartesi

Gidersen Yıkılır Bu Kent

Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adreslerdeydik, kimliksizdik belki sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı üşür müydük nar çiçekleri ürperirken

Gidersen kim sular fesleğenleri kuşlar nereye sığınır akşam olunca

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu sustuğun yerde birşeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor bir de seni ekliyorum susuşlarıma

Selamsız saygısız yürüyelim sokakları belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapusaneler kalır, paslı soğuklar adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız gardiyan olmayız kendi ömrümüze her akşam

Gidersen kar yağar avuçlarıma, üşürsün bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun isyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür bir tufan olurum sustuğun her yerde


Ahmet Telli

Yağmurun Altında

Senin yüzündü terkedilmiş iskelede
yağmurun altında, unutmadım

Görüşe hasret bir yıldızın yüzü

Senin ellerindi otobüs durağında
yağmurun altında, unutmadım

Suyun yarasını sarmaya hükümlü

Senin gözlerindi gidilmez istasyonda
yağmurun altında, unutmadım

Yerin ve göğün ve suyun yüzüne,
ki hep senin baktığın gibi bakmıştım

Niye, niçin, ne zaman mı bakmıştım

Unutmam unutmam bir daha hiç unutmadım


Refik Durbaş

13 Haziran 2014 Cuma

Tuzak

Nefretin adresini mi soruyorsun
cinnet yağmurunda kimsesiz kuşlardan
rüzgârı çalınmış yalnızlığımı mı
sevdanın adresini mi soruyorsun
ayrılığı mavi, hüznü beyaz uçan

Yüzüne ay doğmakta. Seviyorum seni

Sensin çılgınlığımın zalım kaynağı
alemin aşktan damıtılmış alevi
taşarken yüzünden hicranın ırmağı
zulmetin vahasını mı arıyorsun
bakışı gül sesi, gülüşü yaz açan

Yüzüne ay doğmakta. Seviyorum seni


Refik Durbaş

12 Haziran 2014 Perşembe

Sarıl Bana

Bu yaşa geldim içimde bir çocuk hâlâ
Sevgiler bekliyor sürekli senden.
İnsanın bir yanı nedense hep eksik
Ve o eksiği tamamlıyayım derken,
Var olan aşınıyor azar azar zamanla.

Anamın bıraktığı yerden sarıl bana.

Anılarım kar topluyor inceden,
Bir yorgan gibi geçmişimin üstüne.
Ama yine de unutuş değil bu,
Sızlatıyor sensizliği tersine.
Senin kim olduğunu bile bilmezken.

Sevgiden caydığım yerde darıl bana.


Metin Altıok

11 Haziran 2014 Çarşamba

Günlerden Öyle Bir Gün

Günlerden öyle bir gündü;
Üstüne tarih düştüğüm.
Gözümün önüne geldi birden
Balkıyan güzel yüzün.

Ve yüreğim yandı söndü,
Ter bastı avuçlarımı.
Bir işlek kovan uğultusu
Kapladı kulaklarımı.

Uzandım usulca cigarama;
Yavan ömrüme katık.
Ben o gün öldüm gülüm,
Bir daha ölmem artık


Metin Altıok

10 Haziran 2014 Salı

Hayal Hanım

Yeşil imgeli kız!
İlkyazım! hangi harf gül, hangi dal dize?
Bu büyük ağaçtan her ikimize kalan hangimizdik…
ey hayal hanım?

Yeşil imgeli kız!
Biz size yazılı sevdalar sunduktu
ve döne döne uçurumlar gibi şiirler…

Şiirlerle örselenmiş’yüzü
ve kalbi güllere belenmiş biriydim ben…
ve hangimize doğru akar suydum,
ey hayal hanım?

Yeşil imgeli kız!
ilkyazım! hangi harf gül, hangi dal dize?
Bu derin ağaçtan her ikimize kalan hangimizdik…
ey hayal hanım?


Hilmi Yavuz

9 Haziran 2014 Pazartesi

Yorgun Sevi

Susarak, iki komşu gibi güne değerek
Asıl söyleneceklerin üstünden aşarak
Sevdiğim
Ayrı ayrı uzakta, yanyana
Birbirimizi derinden gözlediğimiz yazlarda ve üstünkörü baktığımız kentlerde
Güllerin güllerimiz
Hüzünlerimse hüzünlerimiz değil
Bir deli kuzgun gibiyim yaşlı teleğimle
Göğü siliyorum duraksamadan
Yorgunluktan değil, öyle sanıyorum
Yalnızlıktandır
Hızla dökülüyor tüyüm teleğim
Orda öyle aramızda soluyor işte
Ayrı ayrı uzakta, yanyana
Hangi yangın hangi deprem becerebilir?


Gülten Akın

31 Mayıs 2014 Cumartesi

Uzun Yağmurlardan Sonra

Sen yağmurlu günlere yakışırsın
Yollar çeker uzak dağlar çeker uzak evler
Islanan yapraklar gibi yüzün ışır
Işırsa beni unutma

Alır yürür sıcak mavisi gökyüzünün
Kuşlar döner uzun yağmurlardan sonra birgün
Bir yer sızlar yanar içinde büsbütün
Her şeye rağmen ellerin üşür
Üşürse beni unutma

Yeni dostlar yeni rüzgarlar gelir geçer
Yosun muydum kaya mıydım nasıl unuttular
Kahredersin başın önüne düşer
Düşerse beni unutma


Gülten Akın

Seni Sevmek

seni sevmek seni tükenmek mi
biraz kırılıp dökülmek mi
yoksa gökyüzünün bittiği yerde
hep seninle beslenen o sensiz saatlerde
yangın yerine dönmek mi biraz

bilirsin aşka benzer yıkıntıdır bu
güneşi düşman sayıp geceyle unutulan
gün ışıdı mı karanlıkta tutulan
yıkıntısız bir aşkı yaşamanın umudu

intihar gibi bir şey
bir ben’de yanmak için
belki de bir cinayet
kanda uyanmak için
bir kere bin kere milyon kere

seni sen de bilirsin
ama ne önemi var
asıl önemli olan
sonuna kadar
dağların yürüyüşüdür denizlere


Ahmet Necdet

30 Mayıs 2014 Cuma

Ülke

Saat Çini vurdu birden: p i r i n ç ç ç
Ben gittim bembeyaz uykusuzluktan
Kasketimi eğip üstüne acılarımın
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin
Bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi.
Mavi,
Birtakım genç anneleri uzatırdı bir keman
Sen tutar kendini incecik sevdirirdin
Bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa

Yalnız aşkı vardır aşkı olanın
Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Kardeşim olan gözlerini unutmadım
Çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını
Dostum olan ellerini unutmadım
Karım olan karnını ve önlerini
Orospum olan yanlarını ve arkalarını
İşte bütün bunlarını bunlarını bunlarını
Nasıl unuturum hiç unutmadım

Kibrit çak masmavi yanardı sesin
Ormanlara ormanlara yüzünün sesi
En gizli kelimeleri akıtırdı ağzıma
Şu karangu şu acayip şu asyalı aşkın
Soluğu kesen ağulayan ormanlarında
Yaşadım o kısa ve korkunç hükümdarlığı
Ve çarpıntılı yüreğim saçlarının akıntısında
Karadeniz’e karışırdı ordan
Akdeniz’e
Ordan da daha büyük sulara

Geceyse ay hemen tazeler minareleri
Kur’an sayfaları satılan sokaklardan
Ölüm bir çeşit sevgiyle uçar
Ölüm uçar çocuk yüzlere
Ben o sokaklardan ne kadar geçtim
Damağımda dilinin yosunlu tadı
Önce buğulu sonra cam gibi parlak sonra buğulu yine
Birtakım tavşanları andıran birtakım su hayvanlarını
Pazar pazartesi günlerini ve haftanın öbür günlerini
Yani salı çarşamba perşembe cuma cumartesi

Bir başak ufak ufak bildirir Konya’yı
O başakta o Konya’da seni ararım
Ben şimdilerde her şeyi sana bağlıyorum iyi mi
Altın ölçü çift ölçü ve altın karşılıksız
Para basma yetkisini Fırat’ın suyunu Palandöken’i
Erzincan’ın düzünü asma bahçelerini
Babil’in Antalya’nın denizini o denizin dibini
Beş türlü yengeç yaşayan sularında
Çağanoz adi pavurya çingene pavuryası ayı pavuryası bir de çalpara

Bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında
Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
Sen kalabalıkta bulup bulup kaybettiğim kimya
Yokluğun gayri şuradan şuraya geldi
Bir günler şölenlerle egemen ülkende
Şimdi iri gagalı yalnızlıklar dönüyor
N’olur ağzından başlayarak soyunmaya
Bir kez daha sür hayvanlarını üstüme üstüme
Çık gel bir kez daha yıkıntılardan
Çık gel bir kez daha beni bozguna uğrat


Cemal Süreya

29 Mayıs 2014 Perşembe

San

Kırmızı bir kuştur soluğum
Kumral göklerinde saçlarının
Seni kucağıma alıyorum
Tarifsiz uzuyor bacakların

Kırmızı bir at oluyor soluğum
Yüzümün yanmasından anlıyorum
Yoksuluz gecelerimiz çok kısa
Dörtnala sevişmek lazım.


Cemal Süreya

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Adını Funda Oteli Koy

Adını funda oteli koy
Aklından gelip geçen bir yazın
Ve akşam güneşlerinde orda burda
Bir deniz kıyısında, eski bir yıkıntıda
İnce ince gezinen turuncu adamların.

Adını funda oteli koy
Sevdamızın da adını
Ayakları dibinde günbatımının.

Ve ağzında binlerce güneşin tadı
Dilinin ucunda yalnızca kendi adın.

Çünkü sevdikçe beni sen kendini tanıdın.


Edip Cansever

27 Mayıs 2014 Salı

Değerleme

Bu aşk senden önce hürriyete yöneldi
Gecenin ortasında sen sımsıcak bir kadın
İçinde sen varken geceler dile geldi
Barışa yöneldi umudu darmadağın
Onları özlemek belki senden güzeldi
Çünkü sen ancak onlarla vardın
Hayatın mavişliği onlarla vardı.


Metin Eloğlu