Kızlarını okutmayan millet,
oğullarını ma'nevi öksüzlüğe mahkûm etmiş demektir;
hüsranına ağlasın!
Osmanlılık, ufukta kızıl bir bulut gibi,
Ulvî bir inkişâf ile etrafa ra'seler,
Endîşeler nisâr ediyor; şanlı mevkibi
Her yanında pâ-yı azmini lerzân, si-keste-ser
Bir inkıyada uyduruyor; bir kırık Salı
Şahane bir donanmaya ancak nasîb olan
Şahane bir zafer taşıyor; en küçük dalı
Tûbâ-yı sıyt u satvetinin dehre fer salan
Bir seh-per-i celâl açıyorken; bugün... Hayır,
Zannetmeyin, bugün düne hasretle ağlamak,
Yâhud dünün sükûhuna nisbetle muhtazır,
Zâ'il bir ibtisâm-i seher, bir sönük şafak,
Bir gölge görmek istiyorum; yok, bugünle dün
Kardeştir; onda gördüğünüz nüsg-i fıtretin
Elbette feyzi bunda da mevcûd; evet, bugün
Siz vâris-i hayâtısınız dünkü milletin!
Osmanlılık... O dünkü sehâmet, O dünkü şân,
Osmanlılık... O dünkü hamiyyet, muhâlaset
Mahvolmamış ve olmayacaktır; bugünkü kan
Aynıyla dünkü kandır; evet, dünkü kan; evet,
Siz, birkaç atlı koskoca bir ülke fetheden
Osmanlı kahramanlığının kan ve nâmını
Hâmilsiniz; bu fıtret o fıtret, bu ten o ten!
Onlar nasıl zemânlarının ihtiramını,
Onlar nasıl o refrefe-yi nur u şevketi
Pîrâmeninde toplayabilmiş bu sancağın?
Târihe söyletin bu mu'allâ hakikati.
Söyletmesek de biz, o sükût etmiyor, bakın:
"Osmanlılar, —diyor— sizin ecdâd-ı pâkiniz
Cidden birer hızâne-i himmetti; en metin,
En zinde bir meram ile asrın ve şübhesiz
Dünyânın en bahadırı onlardı; fahredin,
Mağrur olun... Fakat vatan ikmâl-i şân için
Evlâdının kemâlini ister; o mutlaka
İster ki siz de himmet edin, siz de yükselin.
Yükselmek isteyenlere pervâz için feza
Dâ'im küsâdedir... Yaşamak hem vazifedir,
Hem haktır âdemoğluna. Herkes, küçük büyük,
Mihmâmdır ribât-ı hayâtın; fakat bilir,
Herkes bilir bugün ki, o mihmâna bir çürük
Me'vâ-yi bî-karâr olan âlem hakîkaten
Fâni de olsa hürmete, i'mâr ü hürmete
Lâyık bir âşiyân-ı pederdir. Düşünmeyen
Teşbih eder şu varlığı boş bir seyahate;
Heyhat! O köhne lâne-i mevrûs, odur bugün
İnsan için penâh-ı mukadder; hep ondadır
Dinler, dehâlar, an'aneler; ondadır bütün
İnsanlığın havârik-ı irfanı. Aldatır
Dünyâya boş nazarla bakan kendi kendini...
Tetvic eden bu hârikalardır, güneş gibi,
Eyvân-ı hilkatin ser-i tâc-ı bülendini!"
Osmanlılar, tekâmül-i â'sâra ecnebi
Kalmak sükuuta doğru eğilmektir; i'tilâ
İrfânsız olmuyor. Medeniyyet, ki en celîl
Bir gaayedir, o gaayeye koşmak ve ibtidâ
Millette kaabiliyyeti ihya için asil,
Müsmir bir ictihâd ile gehvâre-yi hayât,
Gehvâre-yi necat olan âguus-ı mâderi
Teçhiz edilmek ister... Evet, sadr-ı ümmehât
Firdevs-i akdes-i medeniyyettir; en geri,
En âciz, en felek-zede millet kadınlığı
Hemşîre-i cehalet edendir!
Verin, verin,
Kalbin, semâhatin, hele ilmin yarattığı
Her şeyde kızların, bu mu'azzez çiçeklerin
Bir hakkı var... Verin!
Tevfik Fikret
Haluk'un Defteri
* Ayan Meclisi Reisi Ahmet Rıza'nın şimdiki Kandilli Kız Lisesi'nin bulunduğu binada bir kız lisesi açmak isteğinin gazetelerde haber olarak yayımlanması üzerine Fikret bu şiiri yazmıştır. (Bak : Fahri Uzun, Rübâb-ı Sikeşte ve Tevfik Fikret'in Bütün Diğer Eserleri, 1973, s. 446). Fikret'in kadın hak ve özgürlüklerini savunan «Hemşirem İçin» (Aşiyân, 1324 / 1908, sayı 2; Rübâb-ı Sikeşte, 1900) başlıklı şiiri ile «Neyha-i Bî-sûd» (Servet-i Fünûn, 1314/1898, sayı 400) başlıklı bir de yazısı vardır.
Günümüz Türkçe'siyle
Kızlarını okutmayan ulus,
oğullarını manevi öksüzlüğe bırakmış demektir;
yitirdiğine ağlasın!
Osmanlılık, dün ufukta kızıl bir bulut gibi,
Yüce bir gelişimle çevreye ürpertiler,
Tasalar saçardı; yürürken şanlı askerleri,
Her yer kararlı ayağına kapanıp titrer,
Baş eğerdi; ordusunun bir kırık salı
Ancak şahane bir donanmayla ulaşılan
Şahane bir zaferi taşırdı; en küçük dalı
Tuba'nın ünü ve gücüyle evrene ışık saçan
Büyük kanadı gibi açılırdı; ama bugün...
Hayır, sanmayın ki bugün düne özlemle ağlamak,
Yahut dünün yüceliğine göre şimdi ölgün,
Silik bir sabah gülüşü, sönük bir şafak,
Bir gölge görmek istiyorum; hayır, bugünle dün
Kardeştir; orda gördüğünüz yaradılış mayası,
Bereketi elbet bunda da var; evet, bugün
Sizsiniz ulusun dünkü hayatının mirasçısı!
Osmanlılık... O dünkü yiğitlik, dünkü şan,
Osmanlılık... O dünkü yurtseverlik, dostluk
Yok olmamış ve olmayacaktır; bugünkü kan
Dünkü kanın aynıdır; evet, dünkü kanın aynı;
Siz, birkaç atlı koskoca bir ülke ele geçiren
Osmanlı kahramanlığının kan ve adını
Taşıyorsunuz; aynı yaradılış, aynı ten!
Onlar nasıl kazanmış saygısını çağlarının,
Nasıl o ışık ve görkemin kanat gerisini
Toplayabilmiş çevresinde bu sancağın?
Tarihe söyletin bu büyük gerçeği.
Söyletmesek de biz, o susmuyor, bakın :
"Osmanlılar," diyor, "sizin temiz atalarınız,
Gerçek birer çaba hazinesiydi; en güvenli,
En diri bir amaçla yüzyılın ve kuşkusuz
Dünyanın en yiğit kişileri onlardı; övünün,
Gururlanın... Fakat yurt, şanını artırmak için,
Oğullarının olgunlaşmasını ister; kesinlikle
İster ki siz de çalışın, siz de yükselin.
Yükselmek isteyenlere gök, uçmak üzere,
Hep açıktır... Yaşamak hem ödevidir,
Hem de hakkıdır insanın. Herkes, büyük küçük.
Herkes konuğudur hayat köşkünün, ama bilir,
Herkes bilir ki o konuğa bugün bir çürük
Ve ölümlü barınak olan bu dünya, gerçekten,
Geçici de olsa sevmeye, şenlendirip saymaya
Değer bir baba ocağıdır. Düşünmeyen,
Bu varlığı benzetir boş bir yolculuğa;
Yazık! Bize miras kalan o eski yuva bugün
İnsan için yazgının sığınağı; hep ondadır
Dinler, dehalar, gelenekler; ondadır bütün
İnsanlığın kültür harikaları. Aldatır
Dünyaya boş gözlerle bakan kendi kendini...
Konduran bu harikalardır, güneş gibi,
Yaradılışın başına yüksek tacını!"
Osmanlılar, yüzyılların gelişimine yabancı
Kalmak, düşmeye doğru eğilmektir; yükselme
Kültürsüz olmuyor. Uygarlık ki en yüce
Amaçtır, ona doğru koşmak ve öncelikle
Ulustaki yeteneği canlandırmak için soylu,
Verimli bir çabayla hayatın beşiği,
Kurtulusun beşiği olan ana kucağını
Donatmak gerekir... Evet, anaların göğsü
Uygarlığın en kutsal cennetidir; en geri,
En güçsüz, en bahtsız ulus kadınlığı
Kardeşi yapandır bilgisizliğin!
Verin, verin;
Gönlün, cömertliğin, bilimin yarattığı
Her şeyde kızların, bu sevgili çiçeklerin
Bir hakkı var... Verin!