Tina Modotti, bacım, uyumuyorsun, hayır, uyumuyorsun,
belki duyuyor yüreğin dünkü gülün büyüdüğünü,
önceki günün son gülünü, o yeni gülü.
Bacım, rahat uyu.
O yeni gül senindir, o yeni toprak senin:
o derin mısır tohumundan yeni bir giysi giydin
ve uysal bakışın dolar köklerle.
Bacım, boşuna değil artık uyuyuşun.
Paktır şirin adın, kırılgan hayatın pak.
Gölgelerden, deniz köpüğünden, sessizlikten,
arıdan ve ateşten ve kardan, çiçek tozundan,
çizgiden ve çelikten oluştu demir gibi sert narin biçimin.
Uyuyan bedeninin mücevherinde uyuyan çakal
gösteriyor hâlâ tüyü ve kanlı ruhunu,
sanki sen, bacım, balçıktan ayağa kalkıp
gülümseyecekmişsin gibi.
Sana dokunmamaları için, ülkeme götüreceğim seni,
kardan ülkeme, ki katil çakal
ya da kiralık uşağı dokunamasın diye paklığına:
huzur bulacaksın orada.
Bir çok adım arasında bir adım işitiyor musun,
bozkırdan büyük bir şey, Don’dan, soğuktan?
İşitiyor musun kararlı bir asker haykırışını karda?
Bacım, senin adımlarındır bunlar.
Bir gün geçecekler küçük mezarının yanından,
solmadan önce dünün gülü,
yarının adımları geçecek yanından
görmek için sessizliğin yandığı yeri.
Bir dünya yürüyor, bacım, gittiğin yere doğru.
Her gün şarkın ulaşıyor
sevdiğin ışıltılı halkın ağzında.
Yüreğin cesurdu senin.
Ülkenin eski mutfaklarında, o tozlu yollarında
söylenir insandan insana bir şeyler,
ışıltılı halkın alazlarına geri döner bir şey,
uyanan ve şarkı söyleyen bir şey.
Bacım, senin halklarındır bunlar, adını her gün ananlar,
her yerden gelen bizler, sudan ve topraktan,
ele vermeyiz adını ve başka adlar söyleriz.
Ateş ölmesin diye.
belki duyuyor yüreğin dünkü gülün büyüdüğünü,
önceki günün son gülünü, o yeni gülü.
Bacım, rahat uyu.
O yeni gül senindir, o yeni toprak senin:
o derin mısır tohumundan yeni bir giysi giydin
ve uysal bakışın dolar köklerle.
Bacım, boşuna değil artık uyuyuşun.
Paktır şirin adın, kırılgan hayatın pak.
Gölgelerden, deniz köpüğünden, sessizlikten,
arıdan ve ateşten ve kardan, çiçek tozundan,
çizgiden ve çelikten oluştu demir gibi sert narin biçimin.
Uyuyan bedeninin mücevherinde uyuyan çakal
gösteriyor hâlâ tüyü ve kanlı ruhunu,
sanki sen, bacım, balçıktan ayağa kalkıp
gülümseyecekmişsin gibi.
Sana dokunmamaları için, ülkeme götüreceğim seni,
kardan ülkeme, ki katil çakal
ya da kiralık uşağı dokunamasın diye paklığına:
huzur bulacaksın orada.
Bir çok adım arasında bir adım işitiyor musun,
bozkırdan büyük bir şey, Don’dan, soğuktan?
İşitiyor musun kararlı bir asker haykırışını karda?
Bacım, senin adımlarındır bunlar.
Bir gün geçecekler küçük mezarının yanından,
solmadan önce dünün gülü,
yarının adımları geçecek yanından
görmek için sessizliğin yandığı yeri.
Bir dünya yürüyor, bacım, gittiğin yere doğru.
Her gün şarkın ulaşıyor
sevdiğin ışıltılı halkın ağzında.
Yüreğin cesurdu senin.
Ülkenin eski mutfaklarında, o tozlu yollarında
söylenir insandan insana bir şeyler,
ışıltılı halkın alazlarına geri döner bir şey,
uyanan ve şarkı söyleyen bir şey.
Bacım, senin halklarındır bunlar, adını her gün ananlar,
her yerden gelen bizler, sudan ve topraktan,
ele vermeyiz adını ve başka adlar söyleriz.
Ateş ölmesin diye.
Pablo Neruda
"Yeryüzünde Üçüncü Konaklama"dan
"Yeryüzünde Üçüncü Konaklama"dan
Tina Modotti: İspanya İç Savaşı’na da katılmış İtalyalı devrimci bir fotoğrafçıydı. Neruda, Modotti’yle İspanya İç Savaşı yıllarında tanışmıştı. 1941 yılında Mexico City’de, Modotti ölüm döşeğinde yatarken, Neruda yanı başındaydı.