Mariya! Mariya! Marıya!
bırak içeriye beni Mariya!
Böyle duramam sokak ortasında!
İstemiyor musun?
Sen bekliyorsun
delik deşik olsun diye yanağım
denendi herkesçe
solukluğu yüzün
geleceğim fısıldayarak
dişsizler gibi geveleyip
var bugün
"olağanüstü, doğru düşüncelerim".
Mariya
görüyorsun
daha şimdiden kambur sırtım.
Sokağın aşağısında
insanlar bakıyor küçücük odalardan
iri kursaklarının üstünden
kırk yıl acıyla pişmiş
ve alaylı gülüşleri onların
dişlerinin arasında
hiç de öyle değil
kuru ekmek taneleri görülür dünden.
Kaldırımlar ağladı yağmurdan
solgun gölcüklerle çevrili
üstübaşı ıpıslak bir serseri
yalıyor yolların taş cesetlerini
ve ağaran kaşlarda
evet! buz çubuklarının
kaşlarında gözyaşları
evet! suborularının göz kapağından dökülen yaşlar
Yaladı bütün yayalar dilini yağmurun
ve her ekipaj ışıttı yağlı bir atleti:
yenip yutulan insanlarla
çatladılar
ve yağ sızdı çatlaklardan
ve dışarı aktı ekipajdan
bayat pirzola ve çiğnenmiş köfteler
bellisiz biz kaçışta.
Mariya!
Onların yağlı gözleri
yumuşak bir adla nasıl delinecek?
Kuşlar
öterek dilenir
uyumlu bir sesle sunar yalvarışım
ama ben Mariya
bir insanım etten ve kemikten
veremli bir geceyle öksüren, elinde Prensniye Sokağı'nın
Canlı bir insan mı istediğin Mariya?
Bırak içeriye beni Mariya!
Tutacak zilin koncunu titreyen parmaklarımı
Mariya!
Yabanıl otlar sarmış yolun otlağını ansızın.
Boynuma geçmiş ipi halk yığınlarının.
Aç kapıyı!
Canımı onlar acıtan!
Bak gözlerime
kadın şapkası iğneleri batırılmış!
İçeri aldı sevgili beni.
Çocuğum!
Korkma
kaim boynumda
terli kadın göbeğinden bir dağ yaşam boyunca
çekiyorum
bu tertemiz aşkları milyonlarca.
ve milyonlar milyonlarca kirli orospular
Korkma
yalnız bir kez daha
bastıracağım kendimi binlerce kadına
eriyen karlarında inançsızlığın
"Mayakovski'nin bütün sevgilileri!"
bu çılgının yüreğinde,
dörtnala gidiyor bütün bir çariçe soyu.
Yaklaş Mariya!
Çıplak ve utanmaz
ya da titreyen bir korkuyla
sun çiçeklenen dudaklarını bana:
hiç yaşamadık Mayıs için, ben ve yüreğim
bu hayatta yaşadık
yalnız yüz kadar Nisan var.
Mariya!
Tiyana'ya şarkısını söyledi sonelerinde ozan
ama ben
bir insanım
büsbütün etten
ve yalvarıyorum bölenine
hıristiyanların yalvardığı gibi:
"Sun bize bugün
günlük ekmeğimizi."
Sun bana Mariya!
Mariya!
Unutacağım diye korkuyorum adını
bir ozan olarak unutulmaktan korkuyorum
bir sözcük
doğdu gecelerin işkencesi gibi
(Tanrıyla eşitlik ve onun gibi büyük )
Bedenini
sevip koruyacağım
er gibi
savaşın öldürmüş olduğu
yığın yığın
ve hor görülmüş
bu bacaktan korkuyor kendisine, kalan!
Mariya-
istemiyor musun?
İstemiyorsun!
Ha!
Bir kez daha
yaslı ve üzgün
al yüreğimi
kanıyor gözyaşlarını
ve taşı onu
köpek gibi
taşı köpek inine yeniden
tiren çiğnemiş gibi ayaklarını.
Yol şenlenecek yüreğimin kanı şaklayınca
çiçek gibi takılacak tozuna yağmurluğumun.
Güneş bin kez dans edecek çevresinde dünyanın
Herodes'in kızları gibi
başı çevresinde Jean’ın dans etti.
Ve dansları sona erince
yaşamının yettiği bütün o yıllar
uzanacak yolum babamın evine
kan damlalarıyla kaplı, milyonlarca.
Öne doğru uzanacağım o zaman
gece uçurumunun kargaşalığıyla sarmaş dolaş
ve alçak gönüllülükle
kolunu tutacak
ve şöyle fısıldayacağım kulağına:
-Dinleyin şimdi Bay Tanrı’yı!
yorulmadın mı
her sabah her akşam
gözleri yaşartmaktan bulut reçelinde?
Biliyor musun
bir karuselde olduğumuzu
çevresinde bilgi ağacının, iyi kötü!
Her yerde var olan sen, her dolapta var olacaksın
ve biz böyle şaraplar koyacağız masaya
kaybolur havari Petrus bu başdönmesiyle
ve başlar ki ka poo dansına,
ve dolduracak cenneti Evalar yeniden:
Sen buyur yalnız-
ve ben
bir şey düşünmeden
koşturacağım ardından en güzel kızların
bulvarda
Bunu mu istiyorsun?
Değil mi?
Sallayıp iki yana şaşkın başını
ve çatıyor musun uzayan ak kaşlarını?
İnanıyor musun
arkanda
o kanatlı şeytan
biliyor mu en küçük şeyleri aşk üstüne?
Ben de bir meleğim budur ne olduğum-
benzetti beni gören uysal kuzuya
baş eğmem bundan sonra bir kısrağa
güzel vazoları Sevres işkencelerinin
Sonsuz güç kollu ve ayaklı, sendin bizi koruyan,
gören bizi
başımız var, konuşan ve dinleyen-
sunamaz mıydın bize
acı çektirmeden sevişmeyi
öpüşmeyi, öpüşmeyi, öpüşmeyi?!
Sonsuz bir Tanrı olduğuna inanıyordum senin
ama sen yalnız acınacak bilisiz bir tanrı çocuksun.
Bak, boyun eğiyorum
ve çekiyorum kundura bıçağını
koncundan çizmemin.
Seni kanatlı şarlatan!
Kal cennetinde!
Korkunç tüylerinle çırpın dur, yat orada!
Seni günlük kokulu hayvan, alıp atacağım
burda'n Alaska’ya!
Bırak beni!
Kolay kolay beni durduramazsın.
Dingince göstermek istiyorum birkaç şey
ne yalanım var
ne de haklıyım.
Bak
devirdiler yıldızların başlarını
ve her şey kanıyor göksel kıyımla!
Merhaba!
gökyüzü!
Çıkar şapkanı üzme bizi
Geliyorum!
Suskunluk.
Evren uyuyor
bu dev kulak eğik hayvan ayaklara
yıldız pençeli kıvılcım saçan.
Mayakovski
1915
Çeviri ve inceleme: Abdullah Rıza Ergüven