Temel sular, sudan duvarlar, yonca
ve derisi soyulmuş yulaf,
nemli, damlayan, vahşice örülmüş bir gecenin
ağında zaten yakalanmış baş kısmı,
bir şikayetle geri dönüyor parçalayan damla,
gökyüzünü yaran diyagonal hiddetler.
Dörtnal gidiyor rayihada yıkanmış atlar
altında sağanak yağmurun, kırbaçlıyor su ve evcilleştiriyor
deriden, taştan ve sudan kızıl şaşkınlığıyla onların:
ve buhar eşlik ediyor çılgın bir süt gibi
kaçak üzümlerle birlikte köpüklenen su.
Gündüz değildi, sadece o katı yörelerin
sarnıç karanlığıydı, o yeşil çalkantı
ve o hayvansı at kokusundaki gibi toynaklar
birleştiriyor dönen toprakla avlayan yağmurlu zamanı.
Battaniyeler, biniş takımları, eyer örtüsü yığılmışlar üst üste
kasvetli narlar gibi
yabanıl ormanı yenen ve mahmuzlayan
o yanan kükürt sırtların üstünde.
İleri, ileri, ileri, ileri,
ileri, ileri, ileri, ileriiiiii,
biçiyor atlılar yağmuru, kekre
fındıkların altında kovalıyor atlılar, yağmur
büküyor sonsuz tahılını titreyen ışınlarla.
Orada, sudan bir ışık, şaşırmış bir şimşek
fırlatılmış üzerine yaprağın, ve dörtnalın sesinden bile
yükseliyor kanatsız su, yaralanmış toprakla.
Kanayıp duran kereste, yaprakla örtülmüş kubbe,
adım adım, buz gibi dağılmış ya da ay gibi
yıldızlardan gece şarkısı bitkinin,
siklonsu at oklarla kaplı donmuş bir hayalet gibi
gazaptan doğmuş yeni ayaklarla tamamlanmış
ve korkutan sancaklarıyla muhteşem imparatorluğu onun.
ve derisi soyulmuş yulaf,
nemli, damlayan, vahşice örülmüş bir gecenin
ağında zaten yakalanmış baş kısmı,
bir şikayetle geri dönüyor parçalayan damla,
gökyüzünü yaran diyagonal hiddetler.
Dörtnal gidiyor rayihada yıkanmış atlar
altında sağanak yağmurun, kırbaçlıyor su ve evcilleştiriyor
deriden, taştan ve sudan kızıl şaşkınlığıyla onların:
ve buhar eşlik ediyor çılgın bir süt gibi
kaçak üzümlerle birlikte köpüklenen su.
Gündüz değildi, sadece o katı yörelerin
sarnıç karanlığıydı, o yeşil çalkantı
ve o hayvansı at kokusundaki gibi toynaklar
birleştiriyor dönen toprakla avlayan yağmurlu zamanı.
Battaniyeler, biniş takımları, eyer örtüsü yığılmışlar üst üste
kasvetli narlar gibi
yabanıl ormanı yenen ve mahmuzlayan
o yanan kükürt sırtların üstünde.
İleri, ileri, ileri, ileri,
ileri, ileri, ileri, ileriiiiii,
biçiyor atlılar yağmuru, kekre
fındıkların altında kovalıyor atlılar, yağmur
büküyor sonsuz tahılını titreyen ışınlarla.
Orada, sudan bir ışık, şaşırmış bir şimşek
fırlatılmış üzerine yaprağın, ve dörtnalın sesinden bile
yükseliyor kanatsız su, yaralanmış toprakla.
Kanayıp duran kereste, yaprakla örtülmüş kubbe,
adım adım, buz gibi dağılmış ya da ay gibi
yıldızlardan gece şarkısı bitkinin,
siklonsu at oklarla kaplı donmuş bir hayalet gibi
gazaptan doğmuş yeni ayaklarla tamamlanmış
ve korkutan sancaklarıyla muhteşem imparatorluğu onun.
Pablo Neruda
"Evrensel Şarkı"dan
"Evrensel Şarkı"dan