Şiir, Sadece: Yunan Şiiri
Yunan Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yunan Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ocak 2018 Cumartesi

Bir Küçücük Işık

Evine giderken, evinden çıkarken,
yürürken kentte ya da ıssız bir yerde,
küçücük de olsa, bir ışık bıraksın ister geride.
Bilir çünkü:
Boşa gitmez bir tek yağmur damlası bile.
Yere akan kanı da saklar toprak
(bir gün bunun hesabı sorulacak).
Geleceğe ışık tutan
inlemeleridir ölenlerin
bir inanç uğruna.


Nikiforos Vrettakos
Türkçesi: A. Kadir - P. Abacı

Mavi Mendil

Dağ değil. Aydan gelen ışınlar değil.
Derinlerden bize doğru gelen -çok iyi bak ama!
Barıştır. Selam çakıyor dünyaya
Benden armağan
elindeki mendil.


Nikiforos Vrettakos
Türkçesi: A. Kadir - P. Abacı

12 Ocak 2018 Cuma

Matyos Paskalis Güller Arasında

Durmadan pipo içiyorum sabahtan bu yana
bir dursam güller sarılacak bana
dikenleriyle dökülen taçyapraklarıyla boğacaklar beni
eğri sürüyorlar hepsi aynı gül rengi içinde
bakıyorlar; bekliyorlar birini görmek için; kimse geçmiyor.
pipomun dumanı ardından izliyorum onları:
kokusuz, bezgin bir sap üzerinde,
öteki yaşamda bir kadın bu elle dokunabilirsin derdi
ve senindir bu gül, senindir alabilirsin
şimdi ya da sonra canın istediği zaman.

Basamakları iniyorum hep pipo içerek
yangılanmış güller de benimle iniyorlar
ve bir şeyler vardı davranışlarında haykırışın kökündeki sesten:
insanın "anneciğim" ya da "imdat" diye bağırmaya
ya da aşkın küçük ak seslerini çıkarmaya başladığı sesten.

Gül dolu küçük bir bahçe
basamakları inerken benimle birlikte alçalan
birkaç metre kare, gökten yoksun;
ve teyzesi şöyle derdi: "Bugün jimnastiğini unuttun Antigoni
ben senin yaşındayken korse giymezdim, benim zamanımda."
Kabartma damarlı acıklı bir gövdeydi teyzesi
kırışık doluydu kulaklarının çevresi, can çekişen bir burnu vardı
ama erdem doluydu bütün sözleri.
Antigoni'nin memelerine dokunurken gördüm
bir gün onu, elma çalan küçük bir çocuk gibi.

Böyle inerken yaşlı kadına rastlayacak mıyım acaba?
Ben giderken "Kim bilir ne zaman görüşeceğiz tekrar" demişti
daha sonra ölümünü okudum eski gazetelerde
sonra Antigoni'nin düğününü, Antigoni'nin kızının düğününü
ve ne basamaklar bitti ne de pipomun dumanı
dudaklarımda bir hortlak gemi tadı bırakan duman
ve gençliğinde çarmıha gerilmiş denizkızı dümenin üzerinde.


Yorgo Seferis
Koriça, Yaz 1937
Türkçesi: Herkül Millas

Y. S. Yöntemi İle

Nereyi gezsem Yunanistan yaralar beni.

Pilyo'da kestane ağaçları arasına Sentavrin gömleği
vücuduma sarılmak için yapraklar içinde kayardı,
yokuşu tırmanırken deniz izlerdi beni:
o da tırmanırdı termometrenin cıvası gibi
dağ sularına ulaşıncaya kadar.
Batık adalara elimi değdirirken Sandorini'de
sünger taşlarında çalınan kavalı dinlerken,
elimi küpeşteye çiviledi
yitik bir gençliğin uzak sınırlarından
ansızın atılan bir ok.
Büyük taşları, Atpidonlarin hazinesini kaldırdım Mikine'de
ve yanyana yattım "Menelaos'un Güzel Helen'i" otelinde onlarla;
Ancak sabah olup da kara boynuna asılı bir horozla
ötünce Kassandra kayboldular.
Bıktım midem bulandı gemici türkülerinden
Speçes'te, Pros'ta, Mikonos'ta.
Ne isterler acaba Atina ya da Pire'de
bulunduklarını söyleyen bütün bu insanlar?
Biri Salamina'dan gelip "Omoniya'dan mı geliyorsun" diye sorar ötekine,
"Hayır, Sintagma Alanı'ndan geliyorum" diye yanıtlar öteki, memnun
"Yani'yi gördüm, dondurma ikram etti bana."
Yunanistan geziyor bu arada
hiçbir şey bilmiyoruz, nasıl dışında kaldık sefere çıkan gemilerin, bilemiyoruz,
bütün gemiler seferdeyken denizlerde limanın çektiği acıyı bilmiyoruz
ve alay ediyoruz bu acıyı tanıyanlarla.
Atik'te bulunduklarını söyleyen ve hiçbir yerde olmayan garip insanlar;
insanlar;
evlenmek için şekerlemeler alırlar
resim çektirirler ellerinde saç ilaçlarıyla.,

Bugün kumrulu, çiçekli bir perde önünde otururken gördüğüm adam
ses çıkarmıyordu yaşlı fotoğrafçının
gökteki bütün kuşların yüzünde bıraktığı kırışıklıkları düzeltmesine.

Yunanistan geziyor bu arada durmadan geziyor Yunanistan,
ve eğer "cesetlerle çiçek açmış Ege'yi görürsek"
yüzerek yüce gemiyi yakalamak isteyenlerin cesetleridir
kımıldamayan gemileri beklemekten usanmış olanlardır:

ELSİ'yi, SAMOTRAKİ'yi, AVRAKİKOS'u.
Pire'de akşam olurken vapur düdükleri öter,
durmadan öter, öter, ama tek bir baba kımıldamaz yerinden
kaybolan ışıkta hiçbir zincir ıslanıp parıldamaz,
beyaz ve altın renkler içinde mermerleşerek durur kaptan.

Nereyi gezsem Yunanistan yaralar beni,
dağ perdeleri, takımadalar, çıplak granitler ...
AGONİA 937 sefere çıkan geminin adı.


Yorgo Seferis
M/S Aulis, demir almasını beklerken,
Yaz, 1936
Türkçesi: Herkül Millas

Üzgün Kadın

Sabrın taşına oturdun
akşama doğru,
gözünün karasıyla
acını açığa vurarak;

ve dudaklarında bir çizgi
çıplak ve titrek
ruh savrulup
hıçkırık yakarırken;

ve aklında gözyaşlarını başlatan
o hedef vardı
ve sonunda yemişe
dönüşen gövdeydin;

ama yüreğinin yırtınışı
inlemedi ve yıldızlı göğün
dünyaya verdiği
anlam oldu.


Yorgo Seferis
Türkçesi: Herkül Millas

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Barış

Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.

Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba
elinde yemiş dolu bir sepet;
ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak testi gibi
ter damlalarıyla alnında...
barış budur işte.

Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman
ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,
yangının eritip tükettiği yüreklerde
ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,
ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek, kanlarının,
barış budur işte.

Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda
yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi
ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece.
Barış, açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun
gökyüzünün dolmasıdır içeriye;
gökyüzünün, renklerinden uzaklaşmış çanlarıyla
bayram günlerini çalan gözlerimizde.
Barış budur işte.

Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun
   gözlerinin önüne tutulan kitaptır.
Başaklar uzanıp, ışık! Işık! -  diye fısıldarlarken birbirlerine!
Işık taşarken ufkun yalağından.
Barış budur işte.
Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler
Geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü
ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun arkasından
cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi;
barış budur işte.

Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de
bir kök olduğu zaman
gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya.
Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman
dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardı sıra.
Ve sonunda, hissettiğimiz zaman yeniden
zamanın tüm köşe bucağında acıları kovmak için
ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin.
Barış budur işte.

Barış, ışın demetleridir yaz tarlalarında,
iyilik alfabesidir o, dizlerinde şafağın.
Herkesin kardeşim demesidir birbirine, yarın yeni bir dünya
     kuracağız demesidir;
ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle.
Barış budur işte.

Ölüm çok az yer tuttuğu için yüreklerde
mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların
şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine
büyük karanfilini alacakaranlığın...
barış budur işte.

Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.
Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.

Ve toprakta derin izler açan sabanların
tek bir sözcüktür yazdıkları:
Barış
Ve bir tren ilerler geleceğe doğru
kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden
buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren, barıştır işte.

Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren.
tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte.
 
 
Yannis Ritsos 

5 Nisan 2011 Salı

Çıplak Adamın Giysisi

Çıplağım. Saydam ellerinde
topla, gene-giydir beni.
Soygunlarla azalıyorum.
Ama sen hiç soymadın beni.
Hep giydirmeye çalıştın,
gene giydirmeye çalışıyorsun.
Tuhaf yemişler var
kilerinde
donmayı alçaltıp
susuzluğu yükseltiyorlar.

Ah! korkunç azalacaktım, sensiz,
koruyamazdım
dudaklarımda
tek bir
serin sözü, sen olmasan.


Stelios Yeranis
Türkçesi: H. Millas - Ö. İnce

Dönüş

"Gene geldiler", diye bağırdı arabacı Lefkipos
korku içinde; kalkanını
kuru kuyuya atmıştı az önce.
"Bak!" dedi bahçıvana
"Geri dönüyor Kserkes'in askerleri
kuyunun başında kılıçtan geçirecekler beni.
Yalvarırım, ne olur koca yoldaşım
sert şarapla yıkayıp
o ulu kozalak ağacının altına
ek beni; Attik'in gökyüzünü görebileyim
bulutlar eridikçe.

Ah! yurdumun tanrıları, neden us bağışlamadınız da
savaşın bitimine inandım
ve demokrasimizin barbarları yendiğine."


Stelios Yeranis
Türkçesi: H. Millas - Ö. İnce

4 Nisan 2011 Pazartesi

Çocukların Zamanı

Görkemli çocukların bu zamanı.

Dikey
düşüyordu
yağmurun ünlemleri
kapışılıyorlardı.
Kuraklığı kırıverdi bir sel
alıp götürdü hepsinin kapısını.

Sevgi yeşil çimenle doldu
ve kadınlar çarşaflarını yıkıyordu
ve yatmaya hazırlanıyorlardı
yeni döl için.

Bir genç asker
iki öğrenci
ve küçük işçi kız
ellerinin üstünde taşıyorlardı sevgiyi
ama birden
boğuk haykırışı ateşin
yaktı parmaklarını çocukların
alıp götürdü sevgiyi yalımların içine.


Stelios Yeranis
Türkçesi: H. Millas - Ö. İnce

Kurşun Sesi

Güzel şeylerden söz ediyorduk ve sevgi
vardı bütün seslerde. Hayır, şaraptan değildi-
önceden esriktik
aslında. Üstelik, bizi gizlice dinleyen yabancıyı da
sarmaya başlamıştı içten sıcaklığımız.

Bunu da saflarımıza alırsak - diye düşündüm
ayin hemen başlamalı. Az daha olsa
yaşamımızı dolduracaktı uyum.
Gözlerine bakıyordum doğrulamayı
onaylamaya hazırdılar.

O zaman
sokakta ilk kurşun sesi duyuldu
hepimizi
Kırık aynanın içine fırlatarak


Stelios Yeranis
Türkçesi: H. Millas - Ö. İnce

Yalnızlık

Yalnızlık diye bir şey olamaz
bir insanın toprağı kazdığı,
ıslık çaldığı,
ellerini yıkadığı yerde.
Yapraklarını hışırdattığı yerde bir ağacın,
çiçeğe konduğu yerde isimsiz bir böceğin,
bir derenin bir yıldızı yansıttığı yerde,
mutlu dudakları açık,
anasının memesi elinde
uyuyan bir bebeğin olduğu yerde
olamaz yalnızlık.


Nikiforos Vrettakos
Türkçesi: A. Kadir - P. Abacı

Şunu Yaz

Elin taşa deymiş,
dinler suyu.
Getirir göz önüne beni yüzün.
Dünyanın yazgısını düşünürüm.
Doğmuşum ışıklar içinde,
dökerim gözyaşı ülkem için.
Sürdürürsen yaşamını benden sonra
mezar taşıma şunu yaz
suyu dinleyen elinle:
Saygı gösterdi yaşamına
gençliğinde yoksulluk,
dağlarda yıldırımlar,
savaşta kurşunlar.
Yurt sevgisi öldürdü onu.


Nikiforos Vrettakos
Türkçesi: A. Kadir - P. Abacı

2 Nisan 2011 Cumartesi

İnsan ve At

Bir atı vardı. Savaşa gitti.
Geri geldi iki ay sonra
bir ayağı kesikti.
Onu görünce kişnedi at.
Atı götürdüler çok geçmeden.

Geri dönmedi.

O gündenberi
anımsamak istese ne zaman
unutulmaz bir anını yaşamın,
güzel bir şeyi
- Meryem Ana'yı, İsa'yı, güneşi falan -,
anımsar
o kişnemeyi.


Nikiforos Vrettakos
Türkçesi: A. Kadir - P. Abacı

Atom Devrinde Bir Gün

Bir bir gezdik evleri,
çiçek yoktu balkonlarda.
Yolda kulağımıza çocuk sesleri geldi,
ıslak, pürüzlü, çatlak;
Fabrikalarda makineler,
dostlarımıza gözdağı verir gibi.
Bir de bunca el,
ekilecek topraktan yoksun,
yaratan güçten yoksun bunca el,
dünyadan, ışıktan uzak.
Bir de kobalt tehlikesi başlar üzerinde.
Bir uçurum gibi kara ağzı
- almış karşısına tüm dünyayı.

(Bilginler var,
kirli ellerle güneşi kazarlar.
Güvenme.
Yalnız sevgidir bilgin olan).


Nikiforos Vrettakos
Türkçesi: A. Kadir - P. Abacı

1 Nisan 2011 Cuma

Yokluğun İklimi

I.

Dünyanın bütün bulutları günah çıkardı
Yerlerini tasam doldurdu

Ve saçlarımın içinde üzgün düşüverince
Pişmanlık duymayan elim

Bir acının düğümüne bağlandım.


II.

Saat unuttu kendini akşam olurken
Anıdan yoksun
Ağacı sessiz
Denize doğru
Unuttu kendini akşam olurken
Kanat çırpmalardan yoksun
Yüzü kımıltısız
Denize doğru
Akşam olurken
Sevgiden yoksun
Ağzı kararlı
Denize doğru

Ve ben içinde, kendime çektiğim durgunluğun.


III.

Öğle sonrası
Ve onun imparator yalnızlığı
Ve rüzgarların sevecenliği
Ve atılgan çekiciliği
Hiçbir şey gelmiyor. Hiçbir şey
gitmiyor.

Bütün alınlar çıplak

Ve duygu yerine bir duru cam.


Odisseus Elitis
Türkçesi: Herkül Millas

Havva

Bir dalgayla koyveriyorsun kendini
Sessizliğe, yaşanılan umudumu ıssız bırakan

Ateşin yanında bir küçük orman
Gece rüzgarının bahse tutuşması
Bir gölge yürüyüşü Himera kıyısında
Bir oda
Sıradan insanların odası
Bir giz
Çekici bakışta yıkanmış ve serilmiş
Bakışında, güneşin yüksekliğinde ya da
Bir sözcük oluyor tüm yaşamım
Tüm dünya toprak ve su
Ve parmaklarımın tüm yalımları
Günün parmaklarını zorlar
Keser günün dudaklarında
Başını

Düşün yalnızlığı karşı karşıya.


Odisseus Elitis
Çeviren: H. Millas

31 Mart 2011 Perşembe

Çılgın Nar Ağacı

Lodosun estiği bu bembeyaz avlularda,
Islık çalarak kubbeli kemerlerin altında,
Söyleyin, çılgın nar ağacı mıdır
Işıkta sıçrayarak verimli gülüşünü saçan,
İnatlaşmalarıyla, fısıldaşmalarıyla yelin,
Söyleyin, çılgın nar ağacı mıdır,
Tan ağartısını çırpınan yeni doğmuş yapraklarla,
Bir utku ürperişiyle açarak bütün renkleri yükseklere?

Çırılçıplak kızların uyandığı çayırlarda
Sarışın elleriyle biçerken yoncaları
Düşlerin uzanışlarını döndürerek,
Söyleyin, çılgın nar ağacı mıdır
Bilmeden kuru sepetlerine ışık koyan
Adlarıyla şakıyıp taşarak, söyleyin,
Çılgın nar ağacı mıdır dünyanın bulutlarıyla savaşan?

Kıskançlığı yüzünden yedi tür tüyle süslendiği gün
Kuşanarak kamaştırıcı bin bir biçimli sonsuz güneşi
Söyleyin, çılgın nar ağacı mıdır
Koşusunda yüz kamçı darbesiyle bir yeleyi kapan
Bazen üzgün bazen de söylenerek, söyleyin,
Çılgın nar ağacı mıdır doğan yeni umudu bağıran?

Söyleyin, çılgın nar ağacı mıdır uzakları esenleyen
Serin ateşten yaprakların mendilini sallayarak
Doğmaya hazır bin bir gemili denizi
Dalgaları bin bir kez açılıp kokusu duyulmamış kıyılara
Giden denizi esenleyen, söyleyin, çılgın nar ağacı mıdır
Gemilerin donatımını yükseklere, duru havaya gıcırdatan?

Yükseklerde, tutuşan gururla eğlenen mavi salkımla,
Tehlikelerde dolu, söyleyin, çılgın nar ağacı mıdır
Dünyanın ortasında ışıkla kırıveren fırtınalarını şeytanın:
Bir uçtan bir uca günün safran rengi ve serpilmiş türkülerle dokunmuş
Gerdanlığını yayan, söyleyin, çılgın nar ağacı mıdır
Günün ipek giysilerinin iliklerini aceleyle açan?
Bir Nisan'ın kısa etekleri ve On beş Ağustos'un cırcır böcekleri için
Söyleyin, oynayan, köpüren, baştan çıkaran
İnsanı esrik eder kuşları dökerek güneşin bağrına
Gözdağından kötü kara karanlıkları fırlatıp atan
Nesnelerin bağrında derin düşlerimizin bağrında
Söyleyin, çılgın nar ağacı mıdır kanatlar açan?


Odisseus Elitis
Türkçesi: Herkül Millas

Bir Sözcük O

Bir şey bilmiyorum - dedi - bir şeyim yok, bir şey değilim
buradaysam, dünyanın içinde, çakılmış bir büyük kanatla göğsüme,
o'dur öğrendiğim tek sözcük, söyler ağlarım -
onu tanıyorum, onunla varım, onu haykırırım rüzgara -
uykusuz ıssız gecelerde öldürenlerin öğrettikleri
onca taşın taşlanmanın altında - yalnız bir sözcük:
Özgürlük, Özgürlük, Özgürlük.


Yannis Ritsos
Türkçesi: Ahmet Yorulmaz

30 Mart 2011 Çarşamba

Işık Yakın

Tümü yollarda arıyor, dış ya da iç merdivenlerde,
parmaklıklar çevresinde, telörgü içinde,
kelepçelerini arıyorlar,
tümü arıyor donmuş parmaklarla gece duvarlarının ulu yönlerini,
dur deyici bulmak için. Işık yakın.

İnsanlarda umut uyandırın. Tümü bekliyor.

Biz biliyoruz tümünün beklediğini.
Hiçbir zaman yalnız değiliz. Onlar bunu bilmiyorlar.
İlk adımı at, ikincisini de. Buluşacaksınız. Barış.

Barış. Barış. Borazanlar çalsın
genel savaş çağrısını başakların, güllerin.
Kimse yalnız olamaz. Tut elimi kardeşim.


Yannis Ritsos
Türkçesi: Ahmet Yorulmaz

Barış

Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış

Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle
döner ya baba
elinde yemiş dolu bir sepet;
ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak
testi gibi
ter damlalarıyla alnında ...
barış budur işte.

Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman
ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,
yangının eritip tükettiği yüreklerde
ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,
ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek, kanlarının,
barış budur işte.

Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda
yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi
ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece.
Barış, açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun
gökyüzünün dolmasıdır içeriye;
gökyüzünün, renklerinden uzaklaşmış çanlarıyla
bayram günlerini çalan gözlerimizde.
Barış budur işte.

Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun
gözlerinin önüne tutulan kitaptır.
Başaklar uzanıp, ışık! ışık! -diye fısıldarlarken birbirlerine!
Işık taşarken ufkun yalağından.
Barış budur işte.
Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler
Geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü
ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun
arkasından
cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi gibi;
barış budur işte.

Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de
bir kök olduğu zaman
gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya.
Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman
dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardı sıra.
Ve sonunda, hissettiğimiz zaman yeniden
zamanın tüm köşe bucağında acıları kovmak için
ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin.
Barış budur işte.

Barış, ışın demetleridir yaz tarlalarında,
iyilik alfabesidir o, dizlerinde şafağın.
Herkesin kardeşim demesidir birbirine, yarın yeni bir dünya
kuracağız demesidir;
ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle.
Barış budur işte.

Ölüm çok az yer tuttuğu gün yüreklerde
mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların
şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine
büyük karanfilini alacakaranlığın,
barış budur işte.

Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.
Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.

Ve toprakta derin izler açan sabanların
tek bir sözcüktür yazdıkları:
Barış
Ve bir tren ilerler geleceğe doğru
kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden
buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren, barıştır işte.

Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren,
tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte.


Yannis Ritsos
Çeviren: A. Behramoğlu