Çevresi bin adım, durup durup duruyor öylece yalnızlığın kayağında
bin yıldır kale ağası, neferleri ve timar ehliyle
sis içinde bir pazar sabahı İstanbul'un
balıkçı tekneleri, sırları dökülmüş hüznü, ahşap güneşiyle
yenice tazeledim ateşini mangalın
balıkları temizledim: okunan mektuplar
rakılar buz muhabbette: okunmayan mektuplar
bitsin hele son macunu da sandalın
nicedir boynun büküklüğü Göksu deresi
gün olur görüşür müyüz bir daha?
Nicedir yalnızlığım, katran karanlığında ışıdığını
sis içinde bir pazar günü çığlığında İstanbul'un
nicedir hücrelerde zındanlarda
çığlıksız kaldığım, umarsız bir başınalığım
Bir çınarın gölgesine asın sesimi
onu yaptı desinler geçenler geceleri köprülerden
onu yaptı bu aman dilemez acılar
onu yaptı yalnız cumbalı evlerde konaklayan hüzün
saati dar sokaklarda durmuş gençliğim
Güzelce soydu ve dört parçaya ayırdı elmayı bir martı
biri muhabbetin közünden, biri bahçelerinden Niğde'nin
biri sisten, gurbetten aşınmış gökyüzünden
birinin saklı kalsın adı da soyadı da zulasında
suya vuran gölgesinde demir tarayan gemilerin
Nice bin yıldır künyesi okunmaz evlerin
okunmaz kimliğimin
Elmalar soyan ve parçalara ayıran olmak isterdim
yüksek, sağlam kale kapısı avlusunda
bir pazar sabahı Anadoluhisarı'nın
martılarla, dal sesi su sesi, hüzünlerle
mangal ateşinde kavrulan
balıklar ve rakı kokusuyla: uzaklara daha uzaklara
Gitmek isterdim
Ama kaldım burada, nice bin yıldır öylece sis içinde
gölgesi suya düşmüş yitik geçmişimi düşünüyorum hâla
Geleceğimi bir de burada: Anadoluhisarı'nda, umarsız bir
başıma
bin yıldır kale ağası, neferleri ve timar ehliyle
sis içinde bir pazar sabahı İstanbul'un
balıkçı tekneleri, sırları dökülmüş hüznü, ahşap güneşiyle
yenice tazeledim ateşini mangalın
balıkları temizledim: okunan mektuplar
rakılar buz muhabbette: okunmayan mektuplar
bitsin hele son macunu da sandalın
nicedir boynun büküklüğü Göksu deresi
gün olur görüşür müyüz bir daha?
Nicedir yalnızlığım, katran karanlığında ışıdığını
sis içinde bir pazar günü çığlığında İstanbul'un
nicedir hücrelerde zındanlarda
çığlıksız kaldığım, umarsız bir başınalığım
Bir çınarın gölgesine asın sesimi
onu yaptı desinler geçenler geceleri köprülerden
onu yaptı bu aman dilemez acılar
onu yaptı yalnız cumbalı evlerde konaklayan hüzün
saati dar sokaklarda durmuş gençliğim
Güzelce soydu ve dört parçaya ayırdı elmayı bir martı
biri muhabbetin közünden, biri bahçelerinden Niğde'nin
biri sisten, gurbetten aşınmış gökyüzünden
birinin saklı kalsın adı da soyadı da zulasında
suya vuran gölgesinde demir tarayan gemilerin
Nice bin yıldır künyesi okunmaz evlerin
okunmaz kimliğimin
Elmalar soyan ve parçalara ayıran olmak isterdim
yüksek, sağlam kale kapısı avlusunda
bir pazar sabahı Anadoluhisarı'nın
martılarla, dal sesi su sesi, hüzünlerle
mangal ateşinde kavrulan
balıklar ve rakı kokusuyla: uzaklara daha uzaklara
Gitmek isterdim
Ama kaldım burada, nice bin yıldır öylece sis içinde
gölgesi suya düşmüş yitik geçmişimi düşünüyorum hâla
Geleceğimi bir de burada: Anadoluhisarı'nda, umarsız bir
başıma
Refik Durbaş
Adresi Uçurum