Şiir, Sadece

13 Aralık 2011 Salı

Dörtlükler XVI

Kim görmüş o cenneti, cehennemi? 
Kim gitmiş de getirmiş haberini? 
Kimselerin bilmediği bir dünya 
Özlenmeye, korkulmaya değer mi? 

 
Ne mutlu adı sanı bilinmeyene; 
İpeklere, kürklere bürünmeyene; 
Anka gibi iki dünyadan da geçip 
Bu viranede baykuşa dönmeyene. 

 
Yok olmamış varlık var mı bir tek? 
Herşey bir gün, dağılıp gidecek. 
Öyleyse vara yoğa ne bakarsın? 
En iyisi yoku var, varı yok bilmek. 

 
Sevgili, bir başka güzelsin bugün; 
Ay gibisin, pırıl pırıl gülüşün. 
Güzeller bayram günleri süslenir: 
Seninse bayramları süsler yüzün. 

 
Öldük, dünyayı şaşkın bırakıp gittik; 
Yüzlerce incimiz vardı delinmedik. 
Sersemliği yüzünden bilgisizlerin 
Renk renk düşünceler kaldı söylenmedik. 

 
Kendimden geçtikçe gelirim kendime, 
Alçalırım çıktıkça yüksek yerlere. 
En garibi, içmeden sarhoşum da ben, 
Ayılırım her kadehi devirdikçe. 

 
Ben içerim, ama sarhoşluk etmem: 
Kadehten başka şeye el uzatmam. 
Şaraba taparmışım, evet, taparım: 
Ama senin gibi kendime tapmam. 

 
Şeyh fahişeye demiş ki: - Utanmaz kadın; 
Her gün sarhoşsun, onun bunun kucağındasın. 
Doğru, demiş fahişe, ben öyleyim; ya sen? 
Sen bakalım şu göründüğün adam mısın? 

 
Dün gece usul boylu sevgilim ve ben, 
Bir kıyıda gül rengi şarap içerken; 
Sedefli bir kabuk açıldı karşımızda; 
Sabah müjdecisi çıkıverdi içinden. 

 
Dinle dinsizliğin arası bir tek soluk; 
Düşle gerçeğin arası bir tek soluk. 
Aldığın her soluğun değerini bil 
Bütün yaşamak macerası bir tek soluk.


Ömer HAYYAM