Şiir, Sadece

14 Aralık 2011 Çarşamba

Dörtlükler XXI

Her gün kalkıp meyhaneye gitmedeyim; 
Kalenderlerle boş sözler etmedeyim; 
Senden bir şey gizlenemez nasıl olsa: 
Hoş gör de sana gönülden sesleneyim. 

 
Gökleri yarıp darma dağın ettiğin gün, 
Pırıl pırıl yıldızları kararttığın gün, 
Sen sorguya çekmeden ben soracağım sana: 
Ey Tanrı, hangi günahım için beni öldürdün? 

 
Canların canı dost, gel etme, dinle beni. 
Küsme Feleğe, değmez, yeme kendini; 
Çekil, otur gürültüsüz bir köşeye, 
Seyret bu hengamede olan biteni. 

 
Ne güzel gün! Hava ne sıcak, ne serin; 
Bir bulut, tozunu siliyor bahçenin; 
Bülbül coşmuş, sesleniyor sarı güle: 
Şarap iç şarap da yüzüne renk gelsin! 

 
Bu yolun hoş bir yerinde durabilseydik; 
Ya da bu yolun ucunu görebilseydik: 
O umut da yok bu umut da; hiç değilse 
Otlar gibi kesilip yeniden sürebilseydik. 

 
Vefasız dünya diye yakınıp durma; 
Dünya elindeyken tadını çıkarsana! 
Herkese vefalı olsaydı dünya 
Sıra mı gelirdi senin yaşamana? 

 
Dostlar, bir gün, sözleşip bir yerde birleşin; 
Oturup sofrasına dünya cennetinin; 
Saki doldururken kadehleri cömertçe, 
İçin bir kadeh de zavallı Hayyam için! 

 
Daha nice büyük göreceksin kendini? 
Hep varlık yokluk mu düşündürecek seni? 
Şarap için şarap: Bu ölüm yolculuğunda 
Bulamazsın sarhoş uykulardan iyisini. 

 
Hayyam, günahım var diye tasalanma, 
Bunun  için dertlere düşmek boşuna. 
Günah olacak ki Tanrı bağışlasın: 
Rahmet neye yarar günah olmayınca. 
 
 
Gün doğarken sabah horozları niçin  
Acı acı bağrışırlar, bilir misin? 
Tan yerini gösterip derler ki sana: 
Bir gecen geçti gidiyor; sen nerdesin? 

 
Ay yırttı kara giysilerini; 
Kalk, tam zamanıdır, doldur şarap kaseni. 
Keyfine bak, çünkü bu ay, sonsuz yıllarca, 
Mezarda upuzun yatar görecek seni. 

 
Saki yüzün Cemşid'in kadehinden güzel; 
Uğrunda ölmek sonsuz yaşamaktan güzel; 
Işık saçıyor ayağını bastığın toprak, 
Bir zerresi yüz binlerce güneşten güzel. 

 
Tertemiz geldik yokluktan kirlendik; 
Sevinçle geldik dünyaya, dertlenik. 
Ağladık, sızladık, yandık, yakındık: 
Yele verdik ömrü, toz olup gittik. 

 
Dostunu erkekçe seven kişi 
Pervane gibi özler ateşi: 
Sevip de yanmaktan kaçanların 
Masal anlatmaktır bütün işi. 

 
Bahar geldi mi başka şey dinler miyim; 
Hele aklın defterini hemen dürerim. 
Şarap, sığınağım sensin bahar günü, 
Söğüt ağacı, senin de gölgendeyim. 

 
Seni aramaktan dünyanın başı dertte; 
Zengine de göründüğün yok, fakire de; 
Sen konuşursun da biz sağır mıyız yoksa, 
Hep kör müyüz, sen varsın da görünürde. 

 
Ey dörtle yedinin doğurduğu insan, 
Dörtle yedidir seni dertlere salan. 
Boşuna mı şarap iç diyorum sana: 
Bir gittin mi bir gelme yok, inan. 

 
Tanrım, hayır şer kaygısından kurtar beni; 
Kendimden geçir, seninle doldur içimi 
Aklım ayıramıyor iyiyi kötüden 
Sarhoş et bari ne kötü kalsın, ne iyi. 

 
Medresenin sözü vardır, tekkenin hali, 
Sözden, halden öteye gider aşkın yolu. 
Müftünün, vaizin en iyisini getirsen 
Aşkın mahkemesinde tutulur dili. 

 
Gerçek aydınlığa erince can gözüm, 
İki dünyayı birden silinmiş gördüm. 
Eriyip gittim sanki engin denizlerde: 
Ter olup çıktı, denize döndü gönlüm. 


Ömer HAYYAM
Çeviren: Sabahattin EYUBOĞLU