Şiir, Sadece

14 Aralık 2011 Çarşamba

Dörtlükler XXVIII

Şarap küpü önüne serdik seccademizi; 
Şarap yakutuyla adam ettik kendimizi; 
Umudumuz, meyhanede yeniden bulmak 
Camide, medresede  yiten günlerimizi. 

 
Ben çimen Mısrının Yusufuyum, dedi gül; 
Dilimden altın, yakut saçılır, dedi gül; 
Dedim: Senin Yusuf olduğun nerden belli? 
Kana boyanmış gömleğime bak, dedi gül 

 
Ne gündüz oturduk, ne gece uyuduk; 
Dünyada Cem'in kadehini aradık durduk. 
Öğrenince dünyaları yansıttığını, 
Cem' in kadehini yüreğimizde bulduk. 

 
Rintlerin yolunda kendini unut; 
Namazın, orucun kökünü kurut; 
Öğütlerin iyisini Hayyam'dan işit: 
Şarap iç,yol kesme, yoksulları tut. 

 
Bu ucsuz bucaksız dünya içinde, bil ki, 
Mutlu yaşamak iki türlü insana vergi: 
Biri iyinin kötünün aslını bilir, 
Öteki ne dünyayı bilir ne kendini. 

 
Şarap güllere çevirsin sabahımızı; 
Çalalım yere şan şeref külahımızı; 
Nemize gerek bizim uzun dilekler, 
Uzun saçlar, çalgılar sarsın havamızı. 

 
Hayyam, şarap iç, sarhoş olmak ne hoş, 
Sevgilin de varsa, sarılmak ne hoş; 
Er geç sonu yokluk madem bu dünyanın, 
Yok say kendini, bak var olmak ne hoş! 

 
Hayyam, bak şu mavi gök nasıl durulmuş; 
Açmış çadırı, kesmiş dedikoduyu, susmuş. 
Varlığın kadehinde, çünkü, ezel sakisi 
Bin Hayyam kabarcığı belirtip yok etmiş. 

 
Bu dünya kimseye kalmaz, bilesin; 
Er geç kuyusunu kazar herkesin. 
Tut ki Nuh kadar yaşadın  zor bela 
Sonunda yok olacak değil misin? 

 

Güneşi balçıkla sıvamak elimde değil; 
Erdiğim sırları söylemek elimde değil; 
Aklım düşüncenin derin denizlerinden 
Bir inci çıkardı ki delmek elimde değil.


Ömer HAYYAM