Şiir, Sadece

6 Mart 2014 Perşembe

Gündelik Ağıt

Abartılmış şehvetten ve kül düşlerden
taşıyorum soluk bir kuşağı, görünür bir sonucu,
yalnız yaşayan metalik bir rüzgârı,
açlıkla giyinmiş ölümlü bir hizmetkârı,
ve ağacın altındaki serinlikte, kendi yıldız gücüyle
çiçekleri aşılayan güneşin özünde,
altın gibi derime dokunurken sevinç,
uzanıyorsun orada, ey kaplan pençeli mercan hayalet,
cenaze üzüntülerinin nedenisin sen, alazlı birleşmesin,
orada pusuda uzanıyorsun toprak için, hayatta kalıyorum
aydan mızraklarının küçük titreyişiyle.

Çünkü pencere o boş öğün dalıyor içine
kanatlarında daha fazla hava olan güzelim bir günün,
estiriyor hiddet elbiseleri yukarıya, dolduruyor düş
şapkayı havayla, alazlanıyor durmaksızın kızgın bir arı.
Şimdi, hangi beklenmemiş adım gıcırdatır yolları?
Hangi avuntusuz istasyon dumanı, hangi kristal yüz,
ve çim tohumuyla bir eski faytonun hangi sesi?
Ah, tek tek, ağlayan dalga ve dağılıp giden tuz,
ve o göksel aşkın uçup giden zamanı,
aldılar konukların yerini ve beklentideki sesi.

Geride bırakılmış mesafelerden, vefasız hakaretlerden,
gölgelerle karışmış terk edilmiş umutlardan,
öldüren şirin el uzatışlardan
ve şeffaf toplardamar günlerden ve çiçekteki heykelden,
şimdi ne kaldı geriye kıt sözcüklerimden, zayıf ürünümden?
Sarı yatağıma ve yıldızla örtünmüş özüme
kim hem yakın değil hem de uzak?
Sıçrayışın gücü, buğdaydan bir ok
sahibiyim ben, ve göğsümde bekliyor apaçık bir yay,
ve zayıf bir vuruş, sudan ve inattan,
durmaksızın çatlayan,
iliğe kadar delip geçiyor ayrılışlarımı,
söndürüyor gücümü ve arttırıyor acılarımı.


Pablo Neruda
Yeryüzünde Birinci Konaklama'dan