Şiir, Sadece

2 Ağustos 2014 Cumartesi

Omayra

Cevabı ömür süren bir soru bıraktım sana 
Mendili kan kokan sevgili arkadaşım 
Usta bakışların keşfettiği rahatlıkla arkama yaslandım 
elimde şah mat yüzüğümde tek taş siyanür 
adınla bulanan bir aşkın, bir maceranın 
macerasında 
yolun sonunu söylüyordu 
günahkâr iki melek olan sağdıçlarım 

Al birkaç bulutlu sözcük 
atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zaman 
mekik, taflan, kar kesatı bir iklim 
aşk mı, macera mı dersin bu uzun seferberlik 
bu ilişkinin topografyasını 
mezhepler tarihinden bulup çıkardım 
adanan boynunda o gümüş zincir 
bilmiyorsun arması sallanıyor ucunda 
işte yazgının kara zırhlısı! 
Kork! kutsal kitaplardaki kadar kork! 
Çünkü hiçtir bütün duygular 
Korkunun verimi yanında 

Benim ruhum nehirler kadar derin! 
Kızıl kısraklar gibi üstümden geçeceksin! 

Arı bir sessizlik duruyor 
şiddetimizin armaları arasındaki uzaklıkta 
gövdenin demir çekirdeği 
kalkan teninin altında 
sana okunaksız bana saydam giz 
içindeki uğultunun izini sürüyorum 
bir açıklığa taşıyorum ele vermez yerlerini 
harabeler diriliyor 
heykeller tamamlanıyor 
kendi kehanetinden büyülenmiş gözlerimin önünde 
başka çağlara gidip geliyoruz 
aşk tanrısı için 
seviştiğimiz ve uyuduğumuz sahillerde 
aşkın kaplan ve yılan düğümüyle 

Öpüyorum seni boynundaki yaradan 
iniyorum kaynağına 
aydınlanmamış yanların ışığa çıkıyor 
dokunuşlarımın parıltısında 
düğümlü mendilin, gümüş zincirin 
sımsıkı mühürlendiğin bütün kilitler 
çözülüyor avuçlarımda 


Tılsım tamamlanıyor 
ortaçağ kentlerinden geçiyoruz dönüşte 
indiğim kaynakların mezhep değiştiriyor 
zamanın ve uzamın kilitlendiği kara kutuda benim kelimelerim 
tılsım tamamlanıyor 
dudaklarımdan sızan erkek sütünün kara büyüsüyle 
sevgilim oluyorsun 
uyuyor ve yıkanıyoruz ay ışığında 
bakıyorum güneş iniyor yüzünün alacakaranlığına 

Adın yoktu tanıştığımızda 
eksiğini de duymadık 
bazen bir rüzgârı, bazen birkaç zeytini 
adının yerine kullandık 

Adın yoktu tanıştığımızda 
sonra da olmadı 
çünkü başka biri oldun zamanla 

Şimdi adın var 
şimdi ruhumun sislere sarılı derinlikleri 
yükseliyor ve tehdit ediyor 
kıstırılmış varlığımın bütün cephelerini 
yüzümün pususunda geziyor 
sularda bilenmiş bıçaklar 
uyandırılmış acılarım, bulanmış sarnıcım 
etimle ruhum arasında çelişen ilke 
geri döndü bana 
kendi ellerimle kurduğum kara büyüden 
içimdeki tarih bitti 
siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini 
ve şimdi adın var 
ve şimdi 
ikimizin vaktinde 
intikam saati geldi 

Omayra, bu adı verdim sana 
ve mevsimleri bütün anlamlarıyla 
iki çakılına bir deniz vereyim 
hayallerine mavi buğday 
dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim 
esmer ve çırılçıplak bir gecede 
bütün düşmanların gelecek 
koynumdaki cenazene 

Seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken 
kucağımda başın 
gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını 
kendi enkazımın üstünde 
kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan 
öldürerek yaşatacağım seni kendimde 

Ocağın parıltısıyla aydınlanan yüzün 
gücünden habersiz sakin gülüşün 
kamçılıyor içimdeki bütün köleleri 
ben ki hileli bir oyun, 
birkaç kırık zar 
ve kara muskalı tılsımlarla 
almışken seni kaderinden, kıyasıya bağlamışken kendime 
asıl sen tutsak etmişsin beni 
dünyaya kapalı kapıların ardındaki 
içi boş sessizliğine 

sığlığın, sevgisizliğin 
o sonsuz kendiliğindenliğin 
dünyanın sana değmeyen yerleri 
nasıl da çekici yapıyor seni 
o kadar bağlandım ki 
tutkusuz bedenine 
ya öldüreceğim seni 
ya tunç çağından heykeller indireceğim dökümüne 

Sayıklayan bir ağaç gibiyim Omayra 
uğultusu geliyor ta derinden 
gövdemin geçtiği masalların 
içimdeki deprem ayakta tutuyor beni 
geri dönüp vuruyor çalınmış zaman 
bak sana korkaklığımı veriyorum 
var olmanın bütün varoşlarından 
ben yenildim, işte silahlarım 
tılsım tamamlandı 
sonuna geldim çizgilerini sildiğim 
bir büyük haritanın 
aşkım ölümün sınırında Omayra 
olduğun yerde kal kımıldama!
 
 
Murathan Mungan