Şiir, Sadece

17 Kasım 2015 Salı

Leş

Ruhum, hatırlasana gördüğümüz o şeyi,
Güzel yaz sabahında:
İğrenç kokulu bir leş, bükte çakıl döşeli
Bir dere yatağında,

Kösnül bir kadın gibi, bacakları havada,
Ateşli, zehir kusan,
Açıyordu kokuşmuş karnını pervasızca
Utanıp arlanmadan.

Güneşse parlıyordu üstünde bu pisliğin,
Pişirmek ister gibi,
Ve Doğa’ya yüz misli iade etmek için
Ona eklediğini.

Ve gök bakıyordu bu görkemli iskelete
Sanki açan bir çiçek.
Bayılabilirdiniz, leşin çimen üstünde
Kokusu ağırdı pek.

Sinekler vızıldarken bu çürümüş karında,
Siyah kurt taburları,
Koyu bir sıvı gibi kaplıyordu boyuna
Canlı paçavraları.

Bir dalga gibi inip çıkıyordu hepsi de,
Atılıp çatlayarak;
Ve sanki belirsiz bir nefesle şişmiş gövde
Yaşıyordu artarak.

Bir garip musikisi de vardı bu dünyanın
Akarsu ve yel gibi,
Tohum gibi, uyumlu olarak harmancının
Kalburdan geçirdiği.

Şekiller soluyordu, hiç farkı kalmayarak
Bir düşten, bir taslaktan,
Unutulmuş tuvalde, bir sanatçı olarak
Anıyla tamamlanan.

Kayaların ardından bakıyordu öfkeli,
Kaygı dolu bir köpek,
İskelet üzerinde kalan son parça eti
Kapmayı gözleyerek.

- Ve bu pis, dehşet saçan kokuşmuş’a, ne var ki
Hep benzeyeceksiniz,
Ey gözlerimin nuru, hayatımın güneşi,
Meleğim, bir tanem, siz!

Böyle olacaksınız, ey gönüller sultanı,
Son kutsamadan sonra,
Çimen çiçek altında çürüme başladı mı,
Kemikler arasında.

O vakit, ey güzelim! öpücüklerle sizi
Yiyen kurda anlatın,
Koruduğum tanrısal özünü, biçimini
Perişan aşklarımın.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri