Şiir, Sadece

12 Ocak 2016 Salı

Şehrayin

19 Ağustos 1315

Yine bir simsiyah... Bütün Bosfor
Heyecanlar, ziyalar, alkışlar,
Neş'eler, naralarla çalkanıyor.

Her Ağustos bu infilâk-ı meşâr;
Sanki yıllarca kayd içinde iken
Zincirinden kaçan ve, mest-i firar,

O çalınmış ferâğ-ı anîden
Her safâsıyla istifâde için
Türlü yollar, vesileler düşünen

Bir esirin, esîr-i pür-ye'sin
Mütehevvir nesât-ı sersârı...
İşte bir dümbelek, düdük, ve demin

Kıyıdan sallanıp geçen hasarı
Serserinin içinde hopladığı
Kayık; al, mor, turuncu, mâi, sarı,

Bütün elvan bu muhteşem kayığı
Kuzehî bir ziyâya garketmiş.
İşte bir muş, basında bir çalgı;

Bir yığın sandal, orta yerde geniş
Süslü bir tekne; hepsi nûr-â-nûr.
O ne rindâne, âşıkaane geçiş...

Reh-güzârında mevceler meşhûr,
Mütelâsi bir ihtizâz-ı sürür,
Sanır insân ki bir hakikî sûr.

Her taraf neş'e, her taraf heyecan;
Yalılar, dağlar, asumana kadar
Bütün esbâh-ı seb celi, tâbân

Bir setaret içinde; yıldızlar
Gökten i'lân-ı ibtihâc ediyor;
Hele meh-tâb, onun da bayramı var

Zannedersin; hep imtizaç ediyor,
Yer gök izhâr-ı sâd-kâmîde,
Sanki yer gökle izdivaç ediyor.

Şu büyük cünbüş-i umûmîde
Yine biz yaşlı, bizde bir şeb-i târ:
Ne sönük bir hayâl-i ümmîde

Benzeyen gizli bir tenevvür var,
Ne küçük bir pırıltı, bir seb-tâb;
Koca ev sanki bir gunûde mezar.

Hayır, ıssız değil bu dâr-ı harâb;
Yaşayan var, ziyâ da var, ancak
Pek seçilmez yerinde, pek nâ-yâb.

Bir küçük şahs, önünde bir bayrak,
Bir vatan bayrağıyla yanmak için
Bir yığın al fener; o müstağrak

Bunların karsısında, kalben emîn
Ki bu şeylerle bir zaman yapacak
Bir mukaddes cülusa şehrâyin.


Tevfik Fikret
Haluk'un Defteri


Günümüz Türkçe'siyle


31 Ağustos 1899

Yine bir kapkara... Boğaziçi tümüyle
Çalkanıyor coşkular, ışıklar,
Alkışlar, bağırışlar, sevinçlerle.

Her Ağustos bu sevinç patlaması;
Sanki yıllarca bağlı kalmışken
Zincirinden kaçıp da sarhoş olması,

O çalınmış bir anlık esenlikten
Her şenliğiyle yararlanmak için
Türlü yollar, bahaneler düşünen

Bir tutsağın, üzgün kulun
Kızarak taşkınca eğlenmesi...
İşte bu dümbelek, düdük ve demin

Kıyıdan sallanıp geçen hasarı
Serserinin içinde sıçradığı
Kayık; al, mor, turuncu, mavi, sarı,

Bütün renkler bu görkemli kayığı
Gökkuşağı gibi ışıkla sarmış.
İşte bir çatana, basında bir çalgı;

Bir yığın sandal, orta yerde geniş
Süslü bir tekne; hepsi aydınlık.
O ne rintçe, âşıkça geçiş...

Yolu üstünde büyülenmiş dalgalar,
Telâşlı bir sevinç titreyişi,
İnsan gerçek bir düğün sanıyor.

Her yanda sevinç, her yanda coşkunluk;
Yalılar, dağlar, gökyüzüne kadar
Tüm varlığıyla gece parlak, açık

Bir şenklik içinde; yıldızlar
Gökten bildiriyor sevinçlerini;
Hele ayışığı, onun da bayramı var

Sanırsın; hepsi uyum içinde,
Yer gök mutluluğunu belirtiyor,
Sanki gök evleniyor yerle.

Şu büyük, yaygın eğlencede
Yine biziz yaşlı, bizde gece karanlığı;
Ne sönük umudun hayaline

Benzeyen gizli bir ısıma var,
Ne küçük bir pırıltı, ne bir ateşböceği;
Koca ev sanki uyuyan bir mezar.

Hayır ıssız değil bu yıkık ocak;
Yaşayan var, ışık da var ama,
Pek seçilmiyor yerinde, gözden uzak.

Bir küçük adam, önünde bir bayrak,
Bir yurt bayrağıyla yanmak için
Bir yığın al fener; o dalarak

Bunlara; güven içinde yüreği,
Gün gelecek bu şeylerle yapacak
Bir kutsal tahta çıkışın şenliğini.