Şiir, Sadece

14 Ocak 2016 Perşembe

Hakikatin Yıldızı

Yegâne feylesofumuza


Pür-tehekküm soruyorlardı: — Niçin herkesten
Ayrı durdun? Ne için istenilen, titrenilen,
Koşulan şeyleri tahkir ederek, çiğneyerek
Âlemin zıddına, pür-çîn ü taab, bir meslek
İhtiyar etmeye mecbur oldun?

Ne için söyle, tecerrüdde ne lezzet buldun?
Neydi sevkeyleyen amalini bî-hûde yere
En çetin yollara, en husk u haşîn sadmelere?
Neydi ruhunda o illet ki muharris, müzmin ?
Doğruluk, hubb-ı hakikat mı?.. Fakat sen delisin!

O sükût etti; ve bir katre-i bârid asabi
Bir tebessümde sinen girye gibi
Titreyip kaldı cebininde.

— Evet, sen delisin!
Bütün insanlar akılsız, bütün âlem miskin,
Bütün efkâr-ı beşer kör de şu dünyâda gören,
Anlayan bir senin aklın mı? Neden, söyle, neden
Herkesin gittiği yoldan saptın?
Herkesin yıktığı evhamı hakikat yaptın,
Tapıyorsun?

O, muannid, mütegaafil, bakıyor,
Sanki bir heykel...

— Evet, sen delisin, hem mağrur
Ve muzır bir delisin; haddini aştın, artık
Seni iğmâz edemez, hazmedemez insanlık...
Ve bütün kaafile taşlarla mücehhez, mahmûm,
Ettiler «Hak!» diyerek hakka hücum.

Ona her darbe şifâ, her acı söz bir müjde:
Taşlar indikçe sızan kanlar o kudsî yüzde
Bir küçük nokta bırakmıştı... Bakıp zâlimler
Doğdu zannettiler alnında beyaz bir ahter!


Tevfik Fikret
Haluk'un Defteri
(Vazife gazetesi, 1328/1912, Sayı 15)


* Bu şiir Fikret'in arkadaşlarından filozof Rıza Tevfik (1869-1949) için yazılmıştır. Hürriyet ve İtilâf Fırkası'nın seçim gezisinde Rıza Tevfik İttihat ve Terakki Fırkası'nın baskılarını ve sapmalarını eleştirdiğinden, onun yandaşlarınca Gümülcine'de saldırıya uğramış, dövülmüş, kafası yarılmıştı. Şiir bu üzücü olayın etkisiyle kaleme alınmıştır. Fikret'in Rıza Tevfik'le ilgili «Yegâne Feylesofumuz» başlıklı bir şiiri daha vardır. (Bak: Bütün Siirleri, III, s. 248/Vazife gazetesi, 1328/1912, sayı 15)


Günümüz Türkçe'siyle


Biricik filozofumuza


Eğlenerek soruyorlardı: — Niçin herkesten
Ayrı durdun? Ne için istenilen, titrenilen,
Koşulan şeyleri aşağılayarak, çiğneyerek
Herkesin tersine, dolaşık ve yorucu bir meslek
Düşünüp seçmek zorunda kaldın?

Ne için? Söyle, ayrılıkta ne tad buldun?
Neydi götüren umutlarını boşu boşuna
En çetin yollara, en katı ve kaba çarpmalara?
Neydi ruhundaki o azgın, onulmaz derdin?
Doğruluk, gerçek sevgisi mi? Fakat sen delisin!

O sesini çıkarmadı; soğuk bir damla, sinirli
Bir gülümseyişe sinen gözyaşı gibi
Titreyip kaldı alnında.

—Evet, sen delisin!
Bütün insanlar akılsız, bütün dünya miskin,
Herkesin düşünceleri kör de şu ülkede gören,
Anlayan bir senin aklın mı? Neden, söyle, neden
Herkesin gittiği yoldan saptın?
Herkesin yıktığı kuruntuyu gerçek yaptın,
Ona tapıyorsun?

O dayanıyor, anlamıyor gibi bakıyor,
Sanki bir heykel...

— Evet, sen delisin, hem gururlu
Ve zararlı bir delisin; çizmeyi aştın, artık
Seni hoş göremez, içine sindiremez insanlık...
Ve bütün topluluk kızgın, donanıp taşlarla,
«Hak» diyerek saldırdılar hakka.

Ona her vuruş şifa, her acı söz bir müjde:
Taşlar indikçe sızan kanlar o kutsal yüzde
Bir küçük nokta bırakmıştı... Zalimler baktılar,
Alnında akpak bir yıldız doğdu sandılar!