Şiir, Sadece

3 Ekim 2018 Çarşamba

Rüzgârda Yapraklar

1

Onlarla yürüyorum
Zamanı geldi tabutu taşımanın


2

Böyle dolaşırım Allah’a ulaştırıncaya kadar
gelenekleri
Tabutun üstüne örtülen örtüyle
Kendisinde değiştirip takdirederek lanetledi beni.


3

Adımların uzağımda çiçeklendi dedi:
"Hayat daralıp küçük bir deliğe yığılana
kadar külleri"


4

İşte bebekler
Tepiniyor mevsimlerde
Bütün kokular oynuyor
Yangınımdan mı titriyor yoksa
Kirpiklerime sığınıp
Kitabımda mı saklanıyor?


5

Yüzümde kuşluk vakti, etrafım, pas
Kapımda uyuyorlar
Azı dişi ve tırnak şeklinde
Yanağıma dallarım onlarla ve yıkarım
Kanımla damarlarımda akan.


6

Dönen meçhul azabın suskunluğunda
İğneyle dikerim korkumu
Geleneklerim köreldi: beni okuyan beni
yazan ufak yüzün nerde?


7

Vatanım bir ağaç kökü gibi çıplak uzanır
yarına Bu yarın ? yok! bu yarın olmadı.


8

insanların gündüzünde gösterildi
Mahsenden gelen ses
Toprak, oluştuğundan beri
Yarının mumlan söndürüldü,
Bizde yenilendi dedi:
"Bende inatı olur"


9

Senin için gerçeği söylüyorum
yanıldığımı anladım, hazırlan
Senin için yayılıyor yangın.


10

Bütün insanlar yeniden
Zaman istiyor.


11

Onlara gösterildi söylenen kan
Onlara adını
Hepsinden, etrafımdan,
Onlara söylendi: “kör ol”
Çözün size söyleneni.


12

Bükülür adımlar,
Giyinip geçmişin suretini
Ve söylenir: "hesapsız erkenden gidilir,
denenir başlangıç"


13

Tekrardan başlatırlar hayatı
Yalnız, açlık içinde bütün eller,
Ve sonun yarısı tereyağından:
Eşi yok kumun herhangi bir şarkıda
Yanmak yok alışkanlığın sonsuzluğunda.


14

Bende asileşir düşü
Kaybolduğum aşkın,
Çabam gereksiz bu çamurlu meydanda


15

Yok, yok seviyorum, seviyor güveniyorum:
Kanatlarını gerip asılan ufkun
İzini yırtarak...


16

Bıkkınlık saçılır
herzaman menzile doğru
Umuttan bir gölde.


17

Kanatlarımda açık delil
Benimle süzülür yolda
Yolda kül
Sönüyor, ateşin alevi.


18

Gördüğümü silerim
Örümcek ağı tutan haberleri de.


19

yarından sonra yaparım
Dünden evimi
Yerle bir olan dünden:
Ve güneşin nimeti...


20

Tarihim bana söyledi parçalanan adada:
“Hepsi saklandı alemde yetişen otlarda."


21

Çürüdü koruyan taşlar
Güneş-yok mu gören.


22

İpek ip üzülmedi
Boşalan boncuklara
Kuşluk vaktinden, kalan.


23

Kalıba dökülmüş taşlaşan onurum
türkülerim ve kuş kanadından kalemim ve
defterim.


24

Yok, ağaç meyvaya durduktan sonra solan
Cenin, görünür onda.


25

Sarmaşık duvarı aşsa bile
Bakire bir kızın düşlediği yazılacaksa...


26

Bahar söyledi:
“Her saniyede ben bile kaybederim, kaybolu-
rum"


27

Ben ışığın evi ama ışığım yok aydınlatacak:
Yok maşelemi sallayacak kibirli bir dağın
tepesi
Sevgilim yeşil deniz feneri.


28

Toplardamarımda uyur mutsuz düşüm, yavaş
yavaş ağlar gitarım
Gündoğumuna çizsem adımlarımı
Güneşin üstüne süzüldüğümü görsem


29

Sabah doğdu ben doğmadım
Kuru göllerin üstünde, ben
Ürkülüp ufalır kaybolurum
Sabrım bile terler
Sarhoş olurum yerküresinin bardağıyla
Duvara dayayıp kulağımı... anlaşılmayan sözler
Duyuyorum deliklerden.


30

Kendi şehrimde yürürüm önüm çukur
Kandan ürer kör tuzaklar
Kendi şehrimde inşaederim gökyüzünü şiirle
Ve dünyayı yıkar tırnaklarımla gömerim.


31

Göz kapaklarımın arasında oynadım
Gecenin cefası şehrin telanı,
Aldandım dostların hüznüne
Ve okun hedefini çizdim.


32

Dün, fışkırdı
Kazılan kafamda kayboldu kazılan
Tatlısuda durmayı düşlerim
Maledinirim tatlısuyu
Tatlısuda duran düşüm kesiliyor...


33

Ellerim uyudu, uyudu ellerimin damarları
Yorgun ter içinde döndüm
Kalbimin üzerinde yürüyorum,
görebildiğimin üzerinde
Yürüyorum yarını görüyorum,
Yürüyorum varamıyorum
Yakarım bütün engelleri
Bana süre tanınır kararsız.
Bu nedir? kendi vatanımda ve kendi
toprağımda
Vatansız yaşıyorum
Zamansız yaşıyorum
Bu nedir? Ben ne olsam ey yaratan...


34

Yolum çukurlar arasında
Marfa Gul*
Duvarlar etrafımda sağır
Amacım hüzün dolu varacağım yer doldu
Seninle, ey uzun yolum
Açık, engeller şimdi daha acı
İçinde, vatanımı sardı değişim.


35

Fışkırdı yırtılan eller
Zalimliğin yürüyüşünde
Rahmet fışkırdı yaklaşanda eridi güleryüzler.


36

Mantar bağlandı dilinde
Öldükten sonra kanıt, suskunluk.


37

Yürümen bile değişti
Altını ıslattın:
Üretmeden nasıl başlanılır.


38

Ey mümkünün yüzü, ufkun yüzü
Güneşin değişti, yangınında...


39

Derinliklerde kaybolurum
Garip dururum böyle,
Senin kalıbın şekli bir soru, veya yanıt.


40

Bu benden sonra yetişen nesil heder olmuş
eşya gibi
Bu nesil üstüme yıkılır bütün mülküyle
Çocuğa döner sonra, ancak bu onun tohumu
vatanımın derinliğinde
Bu onun yıkılışıdır küflenen giysinin
Bu onun kazılışıdır tıkanan dünün,
Çünkü güneş,
Bu nesil doğuyor benden sonra su gibi
Heder olmuş eşya gibi.


41

Devirdim çadırın iskeletini
Zamanın bir köşesine işte
Kayıp, göbeğinde diktiğim
zamanla yoruldum, yürüyorum.


42

Kurudu, kurudu damarlarım
İşte otlar, işte oynuyor, budanan asma
Altında hangi azınlıktı halkım?


43

Susuzluğum doldurdu bütün kapları
Kalbim akıntısında yüzüyor
Parçalamasın rüzgar.


44

Birikenin yanında bekliyorum Allah'ı
Gözlerimde mumdan nur
Ve alevden iki büklüm:
Yalnız o, onlar uğraşım.


45

Yok bizi
Yok bir an saracak kucak
Beni emziren annenin çukur göğüsü, geniş
cephe.


46

Yaşamdan sonra kim gördü Allah’ı
Gündüz gözleriyle geceyi yazar
Yapraklar yok olur sıcaklığıyla


47

Şimdi yaşatır sussuzluğu ve dağıtır
Ölenlerin mirasını


48

Bu insanlar ne zamandır çölde
Sönse bile... susasa bile...


49

Büzülüp hücrede iki kene üzerine:
Uçkurumun ipini sarkıtıp, şurda
Ölenin, yemeği doldurur iki tırnağımla


50

Ey yol gösteren mum ışığı
Ya şaşırırsam bu kısa yolu?


51

Uyandırırım yakınımda filizlenen kayıp
bitkileri:
Açığa çıkarıp adımlarımı
Bütün geleneğimden uzak gezinirim.


52

Yarın şaşkındır dedi:
"Fışkırdı hata söylenen
Sözler, uçtu dudağımdan
Yok artık fışkıran dallar”


53

Bu insanlar: inşaettiği
Herşey batar çölde


54

Başım yüzlerin altında
Sopalar kafaların üstünde
Şaşkınım umutsuzluğa
Ve gecem karanlığın artığı
Astı değerli gözlerini
Gözlerinin ardı kireç
Harflerini tercüme etsem
Şüphelenirim korkup yenilikten
Elmasımı matlaştırdılar.
Kazımaktan çatladı evim
İlk önce mahsen
O uzun dünya
İki ekmeği bağrına basıp
Dün, yarının ardında.
Vurmak için diktiğim yayla karşılaşırım
Çöken toprak irkitir
Zamanı içine gömer akşamı
Güneşin zamanı adımlarımda buz kesildi
Şaşırttı benim gördüğüm yolu, göremiyorum
Artık sezgim yok oldu.
Kalbim sümbülden ip
dağıldı kamışlar
İki göz kapağım ki odundan
Ağlamaklı titrer ansızın duygulanıp:
Yok, umut ölmedi
hala titriyor umudun gizi


55

Ölümden sonra
Yok, kesilmedi çığlık, benim çığlığım hala...


56

Bana anlatırsın ve ben işte hayattayım derin
uzak?
Nasıl araştırıldı hani sevgi hani arzu
Özlediğim, rüzgar toplamaya kararlı
Dilimin üstü demir?
Bana anlatırsın? gözlerimin rengini güneşin
parıltısını
Ve buz tutan adımlarımın rengini.


57

Cimri günlerin yemeği
Senden sonra büyür değeri


58

Kalbim dağılırsa eğer
Kımıldamadan kırılmadan
Gökyüzünün sınırında
Halka yandığını söyle:
Ölümümde savaşın,
Yaram yandı.


59

Etraf uyudu, şimdi kalbim sızlıyor
Gözlerim iki uzun beyazlık
Rüyada aydınlandı iki boş kap
Aldatan görüntüye varsayarım
Boşuna titriyor ölecek kalp
Ve bulut bir duman.


60

Derinde görünmüyorsa gizli söz
Kayboldu - işaret:
Derinde görünmüyorsa toprak
Hastanın horuldaması.


61

O garip ellerim ve yüzüm
Yolcu
Ve ölüm rüzgarımda
Sızlıyor batan gemimde
Ellerim o garip, garip
Yüzüm, şehrim garip
Bütün gün ıraklaştı
Benim olmadı an, yarının kibiriyle sıkışırdı,
bu başlayan yol.


62

Ey yok olan gözlerim yok afetme
Yok kayalaşmasın ellerimde dönen güneş
korkarım eğer söz çıplak kalırsa
Gözlerim donarsa kurak toprakta.


63

Eğer yol katlanırsa
Yangına karşı:
Dolaşan dalgada sordu batanı.


64

İnsanlarla beraber gelirim düşüyle dünyanın
Düşüyle giderim.
Amacım, bu bedene konuk olmak
Sabah, Çarpar iki kanat, aldı.


65

O ki, dağılmış tepe
Yangınla,
İçinde dinmeyen ateş
İçinde kalbinin.


66

Pencereler öğle sıcağında gözyaşı
Ve dağ defne ağacı ve mağralar
Yüksekten gözetliyor hüzünlü çam ağaçlarını,
hepsi birbiriyle sarılı
Ve yıllanmış incirler:
Gözkapakları yorgun düşer ağlamaktan,
sulamaktan
Suskunlukla bilenir dokuma iğnesi:
Güvercinler sınırlar kefeni
Mezar kazıyıcı oldu sesleri.
Gizli hayaldim
Duyarım çocukların çivilenen dilini avuçların
göbeğinde
Gözkapaklarını asılı anı sayarım yataklarını
Ama oynayarak küreyle, gök parlasa
rekleri gibi.
Uykusuz bir sohbetten hayaldim
Dedeleriyle oturur, beni torunları sanar
Garip kasidelerde gizimiz bütün gece:
“Karanlıkta delirdi içimizde yanan su
Açıktı bize şer ama yarıldı
Seviyor bizi, bizi alır toprak,
Bizi giyinir kokusu bir giysi gibi, bizi
saklar ipleri.
Ve koparır bekçi şaşkınlığından
Ahmakça öldürür veya öldürülür
Güzel atlar saldırdığında
Yıkılır ve öder bedelini çakıl taşları üstünde
Şaşırır, vuramaz tatlı sevgilileri armağanıyla"
Hayaldim;
Tutarım yolcu zamanın saçını, böyle
ağlamaklı
Güçlenip dönerim pencerelere
Yenilenirim, bebekler küçük
Mutlu bir haberle.


67

Karşımda kuş yuvası bakir bir kaside ve eski:
mutluluk içinde oynuyor toprak.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı
1955-1957


* Marfa Gul: insanların önüne çıktığında çeşitli şekillere girdiği söylenen bir tür cin ya da yılan